Fransa'da Hollande dönemi hayal kırıklıðı ile başladı /Analiz

Fransa'da Hollande dönemi hayal kırıklıðı ile başladı /Analiz

Sosyalist François Hollande cumhurbaşkanlıðında dış politika, Sarkozym’in takip ettiði çizginin bir devamlılıðı olarak kendisini hissettirdi. Özellikle Kürtler açısından bir hayal kırıklıðı olarak başlayan Hollande dönemi, dış politikada “ulusal çıkar” adına ezilenleri görmezden gelen işbirlikçi yeni bir iktidar olmanın sinyallerini verdi.

Ekonomik alanda hiç kuşkusuz, Hollande köklü sosyo-ekonomik sorunlara yeni bir yaklaşım umutlarını tatmin etmeyecek. Sosyalist cumhurbaşkanının derin bir kriz yaşayan kapitalizmi de kurtaramayacaðı aşikar. Kuşkusuz, Sarkozy dönemi ile Hollande dönemi arasında nüans farkları var ancak bu genel kuralı deðiştirmiyor.

Yeni bir yönetim biçimi her şeyden önce hem içerde hem de dışarıda yeni bir yaklaşım gerektiriyor. Aksi durumda, nüans farkları da Sarkozym tarafından takip edilen veya çizilen eski çizginin devamlılıðına hizmet etmekten kurtulamayacak. “Normal” olmayan sorunlar karşısında “normal adam” olunamayacaðı da ortada.

Sarkozy’nin 2007’de iktidara gelirken yaptıðı “radikal kopuş” Fransa’yı tanınmaz hale getirdi. Bu durumda ülkeyi devrimci kimliðine kavuşturmak için yeniden biçimlendirmenin yolu da “yeni ve farklı bir radikal kopuş”tan geçiyor.

Dış politikada, halen savaşçı, işbirlikçi ve hegemonik bir diplomasi yürütülüyor, yani eski ve yeni Fransız hükümeti arasında açık ve görünür bir devamlılık sözkonusu. Halen kolonyalist geçmişinin bir mirası olan askeri müdahale yanlısı, ama aynı zamanda Ortadoðu’daki çözülmeyen sorunların temel kaynaklarından biri olan Türkiye gibi baskıcı rejimlerle ilişkilerini koruyan bir Fransa ile karşı karşıyayız.

Sarkozy’nin Fransa’sı, Muammer Kaddafi’nin katledilmesi ile sonuçlanan ve geriye eskisini aratan bir rejim bırakan Libya savaşına öncülük etti. Hollande’ın Fransa’sı da Suriye çatışmasında savaş atına binerek ittifaklarını geride bırakmanın peşinde. Libya’da Sarkozy’nin derdi hiçbir zaman demokrasi ve insanlık olmadı. Suriye konusunda Hollande’ın derdinin de Ortadoðu halklarının özgürleşmesi olduðunu gösteren herhangi bir belirti henüz ortada yok, aksine şu ana kadar Kürt kelimesini de kullanmadıðı gibi, AKP rejimi ile işbirliðini sürdürme mesajını verdi.

Baskıcı rejimi devirme teşebbüsünde olup, daha baskıcı bir rejimle ilişkileri geliştirmeye çalışan bir hükümet ne kadar inandırıcı olabilir ki?

Yeni Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Le Monde gazetesine verdiði mülakatta Türkiye konusunda verdiði mesajları okuyalım:

Soru: Ermeni soykırımının inkarını suç sayan yasayı savunurken, Türkiye ile ilişkileri nasıl düzelteceksiniz?

Cevap: Bu kolay deðil. Başkan Gül ile Chicago’da çok iyi bir kontak kurduk. Ermeni soykırımı konusunda, Anayasa Konseyi’nin kararını hesaba katmak gerekecek.

Soru: Sayın Hollande bu yasanın kabulü için hızlı gitmeye angaje oldu.

Cevap: Evet. Bununla birlikte hukuki sıkıntılar var. Ne olursa olsun, ekonomik ve diplomatik planda, örneðin Suriye ve Ýran sorunlarında büyük rolü olan Türkiye ile baðları kurmak önemlidir.

Bu “büyük” veya “stratejik” rol ile “hukuki sıkıntılar”, Sarkozy ve eski Dışişleri Bakanı Alain Juppé’nin de bahaneleri arasındaydı. Ýki iktidar arasındaki benzerliðe ilişkin Alain Juppé de 31 Mayıs günü France Info radyosunda yaptıðı açıklamada “şaşırtıcı bir devamlılıktan” bahsetti. Juppé, “Ýtiraf etmem gerekir ki, bizim yaptıðım ile bugün yapılan arasında şaşırtıcı bir devamlılık gördüm” diyerek, Suriye, Libya, Mali, Rusya ile ilişkiler ve diðer birçok konudaki benzerliklere işaret etti.

Aralık 2011’de Alain Juppé Dışişleri Bakanı olarak yaptıðı bir açıklamada Türkiye’nin Fransa’nın “bir ittifakı ve stratejik ortaðı” olduðunu söyleyerek, “mevcut süreçte her iki ülke arasında diyalog ve işbirliði yolunun açık tutulmasının önemli olduðunu” belirtiyordu.

Aslında, şaşırtıcı bir durum deðil. Hollande’ın cumhurbaşkanlıðı kampanyası sırasında dış politikada pozisyon almaktan kaçınması ve Sosyalist Parti’nin Türkiye’deki baskılara “kısık sesle” gösterdiði yetersiz tepkiler bu durumun açık ifadesiydi. Bugün kelimelerle oynanması ya da farklı bazı kelimelerin kullanılması, “Sarkozist Kopuş” ile “Sakin Kopuş” olarak tarif edebileceðimiz iki çizgi arasındaki büyük benzerliði deðiştirmeyecek.

Baðımsız ve adil deðerler üzerine kurulu, ezilenleri koruyan, insan haklarını “stratejik rol” ve “ekonomik çıkarlar”ın önüne koyan bir dış politika olmadan, sol gerçek anlamda sol olamayacaðı gibi, iç politika da kamuoyunu manipüle etmekten öte bir anlam taşımayacak.

Bu durumda radikal sola büyük görevler düşüyor. 10 ve 17 Haziran tarihlerinde yapılacak genel seçimlerde, radikal solun daha güçlü çıkması saðlanarak bu “normal” hükümete, mevcut dünyanın durumunun hiç de “normal” olmadıðını ve “sosyalist” biçimi altında saðcı iktidarların politikalarının devamlılıðını saðlamakla, bu sorunların çözülmeyeceðini hatırlatmak gerekecek.

ANF NEWS AGENCY