ANALİZ

ABD de ‘kazaen’ vurursa

Ankara arıza çıkarmayı sürdürürse, Minbic, Gire Spi gibi yerlerde tansiyonu yükseltirse ABD, Fırat Kalkanı güçlerini bombalayarak “kazaen oldu” diyebilir.

Uluslararası ilişkilerde iktidarların ilişkileri iyi de olsa kötü de olsa bazı taktikler klasiktir. Doğrudan diplomasi, karşılıklı ziyaret diplomasisi, mekik diplomasisi ve arabuluculuk diplomaside perde gerisinde taraflar birbirlerine açık ya da örtülü mesajlar verip istedikleri şekilde hareket edilmesini isterler. Eğer diplomatik görüşmelerde istedikleri yanıtı alamaz, istedikleri şekilde pratik görmezlerse ayrılık noktalarını imalı ya da açık ifadelerle kamuoyuna açıklarlar. Bu ya basın toplantılarıyla, ya da demeçlerle olur. Yine sonuç alınmazsa sahada karşı güce farklı dozlarda operasyonlar çekilir.

Suriye iç savaşı boyunca da bu taktiği çokça gördük. Aktörler masalarda birbirini ikna edemediğinde bazı noktalarda itibar sarsıcı eylemlere başvurdu. En son şubat ayında Rus uçakları, Bab’ta TSK Karargahı’nı vurarak yaptı. Aktörler, dost ve müttefik addettiği, model ortak, stratejik ortak gibi beylik ifadelerle sırtını sıvazladıkları ülkeye yönelik salvolardan sonra “soğuk pardon” ile örtülen birkaç örnek vermek istiyorum. 1992 Ekim başıdır. 1974’te Kıbrıs savaşında da bulunan TCG Muavenet Muhribi Ege Denizi’nde NATO Kararlılık Gösterisi-92 Tatbikatı’na katılmıştır. ABD’nin Saratoga uçak gemisinden atılan 2 füze ile vurulur. 5 subay ve er hayatını kaybeder.

HULUSİ AKAR’A NİŞAN

Yine Körfez Savaşı yılları… Petrol alanlarına hakim olmak ve İran’ı sınırlamak isterken Irak’ta 5 Nisan 1991’de BMGK 688 sayılı karar çerçeveli “uçuşa yasak bölge” sistemini oturtmaya çalışan ABD, Türkiye’nin Kürt fobisiyle önünde set olmasını istememektedir. Yıl 2003’tür ve Newroz’dan bir gün önce Körfez Savaşı başlamıştır. ABD, orduyu Türkiye üstünden Irak’a geçirmek, Türkiye ise TSK’nın da Irak’a sokulmasını istemektedir. George W. Bush, kaosu derinleştireceği, KDP ile birlikte Hewler merkezli otonomi planının suya düşeceği düşüncesiyle Türkiye’nin girme planını dikkate almamıştır. TSK ve istihbarat ve ITC gizli operasyonlar peşine düşünce; 4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’deki TSK Karargahı ABD 173. Hava İndirme Tugayı tarafından basılıp 11 özel harekatçının başına çuval geçirildi. Çuval Olayı’nda ABD Irak güçlerinin komutanları General David Petraeus ve General Raymond Odierno hızla terfiler aldılar. Petraeus CIA Başkanı, Odierno Kara Kuvvetleri Kom. yapıldı. Başbakan iken Erdoğan, Genelkurmay Başkanı iken Necdet Özel ikiliyi ağırlamak zorunda kaldılar. Odierno, dönemin Kara Kuvvetleri Kom. Hulusi Akar’a nişan dahi takacaktı.

Takvim 17 Eylül 2016 sayfasındadır. ABD ve koalisyon uçakları, Der Zor’da Baas ordusu karargahını vurarak onlarca asker öldürdü. 24 Kasım 2016’da da El Bab yakınındaki TSK Karargahı havadan vuruldu. 4 özel harekatçı öldü, çok sayıda asker yaralandı. Rus uçağının düşürülmesinin yıldönümünde İran ve Suriye ortak hava operasyonundan Rusya’nın haberdar olmaması mümkün değildi. Sineye çekildi. Rusya da 25 Ekim 2016’da Bab’ın batısına düşen Tall Nayif bölgesinde Fırat Kalkanı Harekatı yapan ÖSO’yu bombaladı, ölümler oldu. Halep operasyonu için Ankara ve ÖSO gruplarına gözdağıydı bu, nitekim Halep’i ÖSO’dan temizleyecek harekat birkaç gün sonra başlatılacaktı.

Ve 8-9 Şubat 2017… Bab’da Akil Tepesi bölgesinde Baas rejimi uçakları TSK’yi bombaladı. Bir askerin hayatını kaybetmesi gizlendi. Rusya savaş uçakları da 9 Şubat’ta Bab’da TSK Karargahı’nı bombaladı. 4 özel harekatçı öldü, çok sayıda asker yaralandı. Erdoğan’ı arayan Putin, özürsüz olarak üzüntülerini iletmekle yetindi.

FİTİL HATTI’NDAKİ KIVILCIM

Rusya ile iş tutarken başına nelerin geleceğini aklının bir odasında tutan Türkiye, Şubat ayında Trump yönetimiyle temaslarını arttırdı. Birinci elden labirentlerinin fotoğrafını çekmeye çalışan Trump, göreve başladıktan 19 gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın planlarını telefonda dinledi. (7 Şubat 2017) İki gün sonra Trump’ın atadığı CIA yeni Başkanı Mike Pompeo ilk yurt dışı ziyaretini Türkiye’ye yapıp MİT Müsteşarı Fidan ve Erdoğan ile üçlü görüşme, Binali Yıldırım ile ikili görüşme yaptı. 15 Şubat’ta Milli Sav. Bak. Fikri Işık, NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nın olduğu Brüksel’de yeni Sav. Bak. James Mattis ile görüştü. Bir gün sonra Almanya-Bonn’daki G20 Dışişleri Bakanları toplantısı sırasında Çavuşoğlu, yeni Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile görüştü. 17 Şubat’ta da ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford, Genelkurmay Başk. Akar’la İncirlik’teki üste (10’uncu Tanker Üs Komutanlığı) bir araya geldi. Tüm görüşmelerin ana ekseni Rojava, YPG, Bab, Minbiç ve Rakka planları, Gülen Cemaati oldu. Örneğin Akar, Rakka için Gire Spi bölgesinden veya El Bab hattından ABD destekli TSK-ÖSO operasyonu önerdi. ABD Başkan Yard. Mike Pence heyetiyle, 18 Şubat’ta 53. Münih Güvenlik Konferansı marjında Başbakan Yıldırım, Işık, Çavuşoğlu ve MİT Müsteşarından oluşan heyetle görüştü. ABD ve NATO ile ilişkiler, Suriye, Rojava, Gülen Cemaati ele alındı. Yıldırım YPG’ye karşı ABD’nin kendileriyle birlikte hareket etmesini istedi.

Gelinen aşamada Halep, Bab, Minbiç, Tabka, Rakka, Der Zor alanı Suriye ve Rojava’nın “Fitil hattı”na dönüşmüştür. Bab’ı TSK alsa da kalıcılığını zorlaştıracak hamleler her an olabilir. Rusya da ABD de Rakka’yı bombalayarak birbirine çalım atmaya çalışıyor. Yani “Fitil hattı”ndaki bir kıvılcım çok yeri tutuşturup denklemleri yeniden altüst edebilir. AKP iktidarı; Minbiç’ten YPG-HSD’nin çıkarılmasında, Rakka’ya ABD-TSK-ÖSO’nun girmesinde, HSD içinde Arap grupların koparılması planından ısrar ederse şoklar yaşanabilir. Çünkü göreve başladığı günden bu yana “İslamist terör” kavramı kullanan Trump yönetimi, Türkiye’yi cihadist üretim merkezi gibi kodlamış, bunun uzun vadede ciddi tehdit olduğunu varsayıyor. Dolayısıyla HSD ve Minbiç’e karşı AKP planlarını kulak ardı edecektir. Referandum harareti de yaşanırken Erdoğan’ın yelkenini doldurmayacak yani. Ankara’nın Rusya’yla dansını da durdurmaya çalışacaktır. Ankara arıza çıkarmayı sürdürürse, Minbic, Gire Spi gibi yerlerde tansiyonu yükseltirse ABD, Fırat Kalkanı güçlerini bombalayarak “kazaen oldu” diyebilir. Çare ABD ile Rusya arası salınımdan vazgeçip, halklarla barışmakta. Şunu da eklemeliyiz ki kökleri derine inmiş ağaçları fırtınalar yıkamaz. Sosyalist katılımcılıkla Rojava’nın devrimci kökleri de artık Suriye’nin Fırat’ın derinlerinde.

Kaynak: Özgürlükçü Demokrasi