ANALİZ

AKP ayağını denk atsın

İkincisi ise, AKP-MHP faşizmini tarihi bu hesap verme durumundan hiçbir gücün kurtarması mümkün değildir. AKP-MHP faşizmini ne ABD ve Rusya’ya yalvarması, ne de Barzani’yi Türkiye’ye davet etmesi kurtaramayacaktır.

Yazıya koyduğumuz başlığı okuyanlar AKP’yi tehdit ettiğimizi sanacaklar. Ne bilelim, belki de bu nedenle gazetemize hukuki zorluk çıkarmaya çalışanlar bile olacak. Ancak söz konusu tehdit içeren sözler bize ait değildir, TC Hükümetinde başbakan yardımcılığı yapan Numan Kurtulmuş’a aittir. Söz konusu zat, hem de kameralar önünde basın için açıkça bu tehditte bulunmuştur. “Basın ayağını denk atmalı” demiştir. Fakat basın özgürlüğünden ve insan haklarından söz eden dünyadan ciddi hiçbir tepki görmemiştir. 

Peki tehdit içeren bu sözleri söyleten nedir? Basının AKP’nin istediği gibi bir dil kullanmamasıdır. Bazı yazılı ve görsel basında “Fetö imamları” deniyormuş! Numan Kurtulmuş işte bu deyime kızıyor ve burada imam sözünün kullanılmasını istemiyor. Bunun için de basının önünde ve tüm basını açıkça “Ayağınızı denk atın” diye tehdit ediyor. Kaba kuvvetin geçerli olduğu dünyada kendince kabadayılık yapmaya çalışıyor. “Taşları bağlayıp köpekleri salmak” diye bir deyim var. Bugünün Türkiye’si biraz da buna benziyor.

Gerçekte ise ayağını denk atması gereken güç esasta AKP oluyor. Mevcut AKP Yönetimi gerçekten de artık çizmeleri aşıyor. Baskı, terör ve katliamlarda Demirel, Güreş, Çiller ve Ağar çete yönetimini aştığı gibi, Kenan Evren cuntasını bile geride bırakmış bulunuyor. Artık dünyanın Saddam Hüseyin ve Hitler diktatörlükleriyle kıyaslayacağı bir ırkçı-faşist saldırganlık haline geliyor. Devlet Bahçeli ile ittifak halinde geldiği nokta kesinlikle budur. 

Bazı aydınlar, AKP yönetiminin son uygulamalarını “Çizmeyi aşma” veya “Bardağın taşması” olarak değerlendiriyor. Örneğin HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesi böyle yorumlanıyor. Onlarca milletvekili ve belediye başkanının tutuklanması ve belediyelere kayyum atanması böyle değerlendiriliyor. Nusaybin’in Xerabê ve Talatê Köylerinde yapılan alçakça katliam böyle ifade ediliyor. Tayyip Erdoğan ile Binali Yıldırım’ın 16 Nisan referandumu nedeniyle herkese hakaret eden üslubu bardağı taşıran son damlalar olarak görülüyor.

Bugünkü AKP, Necmettin Erbakan’ın önderlik ettiği “Milli Görüş Hareketi” içinden çıktı. Biraz da bu nedenle toplum Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına itibar etti. Ecevit başkanlığındaki sosyal-demokrat, milliyetçi ve liberal koalisyonun çöktüğü, devrimci sol hareketin ise iktidara yürüyemeyerek boşluk bıraktığı bir ortamda iktidar oldu. “Herkesin yaşam tarzına saygılıyız” diyerek iç ve dış ortamda beklenti yarattı. Hatta öyle bir görüntü verdi ki, neredeyse Avrupa’daki Sosyalist Enternasyonale üye yapılacaktı. Yıllardır söyledikleri ve tutumu Kürt toplumunda çözüm umuduna yol açtı.

Peki bugünkü yapılanların bu yazdıklarımızla ne bağı var? Gerçi AKP Yönetimi yukarda yazdıklarımız gibi hep süt liman değildi. Tersine son derece pragmatist, çıkarcı ve ikiyüzlü bir siyasetin sahibi oldu. Çoğunlukla saman altından su yürüttü. Çok zayıf bir biçimde attığı iktidar adımını, “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diye diye birçok kesimi devre dışı bırakarak güçlendirdi. Kiminle ittifak yaptıysa onu bir süre sonra kenara bıraktı. Öyle sakin bir biçimde değil, bu işi ezilmelerini sağlayarak yaptı. “Hocam” dediği Erbakan ile başlattığı bu işi, uzun süre birlikte yürüdüğü Fethullah Gülen’e kadar vardırdı.

Şimdi gündemde Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ittifakı var. Bu faşist-ırkçı ittifakın ne kadar süreceği ve nasıl sonuçlanacağı belli değil. Fakat açık olan şu ki, her iki güç de gelişme sürecinde değil, çöküş noktasında bu ittifakı gerçekleştirmiştir. Her iki kişilik de, Fethullah Gülen Hareketinin ve arkasındaki güçlerin baskısı altında ayakta kalabilmek için birbirine sarılmışlardır. Bunun için de, Kürt soykırımını yürütmeyi ve Türkiye toplumuna faşist terör uygulamayı temel yöntem olarak belirlemişlerdir. Bu çerçevede devletin tüm imkanlarını ve örgütledikleri faşist çeteleri seferber ediyorlar. 16 Nisan referandumunda anayasayı değiştirip faşist diktatörlüğü daha da güçlendirerek ömürlerini daha da uzatmak istiyorlar. 

Bunun için Cizre’den Sur’a kadar onlarca Kürt kentini yakıp yıktılar. Binlerce insanı kurşuna dizerek, linç ederek, yakarak katlettiler. On binlerce insanı zindanlara doldurup, yüz binlercesini sürgün ederek, 1994’te kırda yapılanın bir benzerini şimdi Kürt şehirlerinde uygulamaya koydular. Aynı uygulamayı Kürt köylerinde ve mahallelerinde devam ettirmek istiyorlar. Demokratik siyaset güçlerini tutuklayarak halkı sahipsiz kılmaya ve referandum çalışması yapamaz hale getirmeye çalışıyorlar. Baskı ve katliamla halkı sindirmeye ve referandumda oy kullanamaz hale getirmeye çaba harcıyorlar. Askeri operasyonları yoğunlaştırarak seçim ortamını baskı altına almak, polis operasyonlarını geliştirerek her türlü seçim hilesi için ortamı uygun hale getirmek istiyorlar.

Çok açık ki, tüm bu yaptıklarıyla esas AKP’nin ayağını denk atması gerekiyor. Bir kere, mevcut AKP-MHP faşizminin yürüttüğü faşist terör ve katliam yeni değildir. Bunun çok daha fazlası 1991-94 yıllarında yapılmış, ancak Kürt özgürlük mücadelesini geriletme amacını başaramamıştır. Dolayısıyla Çiller, Güreş ve Ağar çetesinin başaramadığını Erdoğan-Bahçeli çetesinin başarması imkansızdır. Diğer yandan, geçen mücadele süreci içerisinde pişen ve tecrübe kazanan bir Kürt halkı ve demokratik güçler gerçeği vardır. Dolayısıyla AKP-MHP faşizminin uyguladığı tüm bu terör ve katliamın hesabını misliyle sorabilecek güce sahiptir.

Çok iyi bilinmeli ki, uygulanan bu faşist terör ve katliamın hesabı bir bir sorulacaktır. Cizre’de, Sur’da, Yüksekova’da, Nusaybin’de ve Şırnak’ta yapılanların hesabı da sorulacak, bugün Xerabê ve Talatê Köylerinde yapılan katliamların hesabı da misliyle sorulacaktır. Kürt halkının da Türkiye demokratik güçlerinin de bunu yapacak örgütlülüğü ve gücü vardır. Bu hesap sorma günlük direnişi geliştirerek de yapılacak, 16 Nisan’da hayır denerek de yapılacaktır. Bunun herkes tarafından böyle bilinmesi gerekir. Geçen mücadele sürecinin sonuçları bunu açıkça göstermektedir. Birinci nokta budur.

İkincisi ise, AKP-MHP faşizmini tarihi bu hesap verme durumundan hiçbir gücün kurtarması mümkün değildir. AKP-MHP faşizmini ne ABD ve Rusya’ya yalvarması, ne de Barzani’yi Türkiye’ye davet etmesi kurtaramayacaktır. Artık AKP-MHP faşizminin sonu gelmiştir. İstediği kadar Trump Yönetimine yalvarsın, istediği kadar Barzani’yi devreye koyarak provokasyonlar geliştirmeye çalışsın, Rakka Operasyonunu sabote edemeyecek, Kürt halkının ve demokratik güçlerin Suriye’deki başarısını engelleyemeyecektir. Artık atı alan Üsküdar’ı aşmıştır. AKP Yönetiminin Rakka operasyonu üzerine söylemleri “İt ürür, kervan yürür” deyişine benzemektedir.

Ne var ki, Tayyip Erdoğan Yönetimi kendi çökerken sarıldığı faşist kılavuzla Türkiye halklarını da felakete götürmektedir. İzlediği Kürt düşmanı faşist-soykırımcı politika ile Türkiye’nin önünü kapatıp ufkunu kararttığı gibi, Türkiye’yi bölünme ve parçalamanın eşiğini de getirmiştir. Kürt sorununu çözen bir demokrasi ile Türkiye Ortadoğu’nun en özgür ve yaşanır ülkesi olacakken, bugün Kürt düşmanı faşist-soykırımcı politika ile Türkiye Ortadoğu’nun en karanlık, çatışmalı ve kaçılan ülkesi haline getirilmiştir. Kısaca Türkiye toplumunun özgür geleceği karartılmıştır.

Elbette AKP-MHP faşizminin bu yaptıkları yanına kar kalmayacaktır. Uygulanan katliamların hesabını Kürt halkı sorarken, özgür geleceğinin karartılmasının hesabını da Türkiye toplumu soracaktır. Bunu da demokratik direnişi geliştirerek ve AKP-MHP faşizmini sandığa gömerek yapacaktır. İşte 8 Mart ve Newroz gelmektedir. Başta kadınlar olmak üzere Türkiye halkları 8 Mart ve Newroz ruhuyla 16 Nisan’a gidecek ve faşizmi sandığa gömecektir. Artık ayağını denk atması bile AKP-MHP faşizmini kurtaramayacaktır. 


KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA