MAKALE

Alnınızdan doğurduğunuz diktatörü yakamızdan düşürün!

Unutmayalım ki, Erdoğan kendi başına bir Diktatör ve Tiran haline gelmedi. Birileri böyle hesaplanamaz, ölçülemez, frenlenemez, megaloman kişiliğe özenle destek vererek bugünlere taşıdıklarını iyi bilsinler.

Şimdi bizler Avrupalılara özelde de Avrupa Konseyi başta olmak üzere Avrupa’nın seçkin devletlerinin seçkin politikacılarına, iktidar güçlerine “Size günaydın, diktatörünüz size hayırlı olsun” demiş olsak, muhtemelen birçok Avrupa devleti ve o devletlerde iktidarda bulunanlar bize tepki göstereceklerdir. Hatta hakaret ettiğimizi bile söyleyeceklerdir. 
Ancak bir dakika sabrınızı koruyarak, sinirlenmeden, yerinizden fırlamadan, kızmadan, söylenenleri sağduyulu ile dinlemeniz ya da duymanız önemlidir. 

Bugünlerde birçok Avrupa devleti Erdoğan ismindeki Tiran’a eleştiriler geliştiriyor. Sağduyulu düşünmediği, freni patlamış ve kontrolsüz bir kamyon gibi ilerlediğini, düşüncesiyle dil birliğini yitirdiğini, ağzına ne geliyorsa kulağıyla teyit ettirmeden konuştuğunu, hakaret ettiğini, sövdüğü ve hatta insan aklının almayacağı ithamlarda bulunduğunu, açık bir şekilde dile getiriyor. Ve Erdoğan’ın giderek korkulu bir rüyaya dönüştüğünü ve hatta bir diktatör olduğunu da söylüyorlar. 

Avrupalılar sadece bunları söylemiyorlar, üst düzeyde hesaplanamaz olan böyle bir kişiliğe karşı –az da olsa- tedbir de almaya çalışıyorlar. Ancak bilelim ki, bunlar yetmez. Bırakalım bunların yetmediğini, Avrupalıların özelde de Almanya, Fransa ve İngiltere yönetimlerinin öz eleştiri vermeleri de gerekiyor. 
Unutmayalım ki, Erdoğan kendi başına bir Diktatör ve Tiran haline gelmedi. Birileri böyle hesaplanamaz, ölçülemez, frenlenemez, megaloman kişiliğe özenle destek vererek bugünlere taşıdıklarını iyi bilsinler. 

Erdoğan’ı daha iyi anlamak için bugüne nasıl getirildiğini, nasıl dünyanın tümüne bir tehlike haline getirildiğine de bakmak gerekmez mi? 

Nasıl oldu da Fethullah'ın dizlerinin önünde oturan, elini öpen böyle çapsız bir kişilik, tüm dünyaya kafa tutabiliyor? 

Bunu anlamak için Hitler’e ve Hitler’i Hitler yapan adımlara bakmakta fayda vardır. 

“Hitler’i bugün herkes konuşur. Herkes bir şekilde lanetleyerek de bu kişiliği değerlendirir. Ancak unutulur ki Hitler’i Hitler yapan sadece Hitler’in gücü değildi. Hatta Hitler’in o çapta bir kişilik olmadığını da herkes bugün bir şekilde bilir. Ancak buna rağmen Hitler gibi bir kişilik milyonlarca insanın katledilmesine ve milyonlarca kilometre kare toprağın ise çorak kalmasına yol açmıştır. Ve böyle bir kişiliğin tüm insanlığın başına bela oluşunu Avrupa’nın daha güncel bir kavramlaştırmayla batı dünyasının sermayesi sağlamıştır. Güya Hitler şişirilecek ve yapabilirler ise o zaman gelişmekte olan sosyalist ülke Sovyetler sınırlandırılacak. Yayılmasının ve etkisinin genişlemesinin de önü alınacak. Yapılabilir ise bir şekilde Hitler yönlendirilerek Sovyetler'in üzerine sürülecek. 

Bunun karşılığında ise Hitler’in Yahudileri, çingeneleri, sosyalistleri, sosyal demokratları derken önünde engel gördüklerini ezmesine sessiz kalınacaktı. Ve batı sermayedarları bunu 1 Eylül 1939 tarihine -Polonya Saldırısına –kadar da Hitler’i her türlü saldırısına ses çıkarmadıkları gibi ekonomik olarak destek bile sunmuşlardır. 
Batı sermayedarlarının; bencil, ahlaki değerlerden uzak, menfaatçi, pragmatist yaklaşımları Hitler gibi nur topu bir faşist diktatörün ortaya çıkmasına yol açtı. Ve bu faşist hem Mussolini gibi çapsız bir diktatör ile ilişkisini bu düzeye çıkarmasıydı hem megaloman duygularına esir düşmeseydi, hem de Sovyet yurtseverliği gibi insanüstü irade gösteren bir karşı koyuş olmasaydı, belki bugün “Demokrasinin Çekim Gücü” olan Avrupa yerine Franko ve Salazar’ın İspanyası ile Portekiz gibi faşist bir ülke olmaktan kendini kurtaramayacaktı. 

Yeniden belirtelim, Hitler’i ortaya çıkaran Hitler ve NSDAP olmamıştır, Hitler’i yaratanlar aynen Frankenstein gibi bizatihi batı sermayesi olmuştur. 

Şimdi ise insanlığın başına yeni bir diktatör bela olmaya başlamıştır. Ve bu yeni diktatör Hitler’in çok ötesinde daha gözü kara ve faşist bir insanlık düşmanıdır. Ve bu diktatörün elinde “Vatan, Millet, Sakarya” sloganını kendisine bayrak edinmiş bir halk da var. Yine sözde sosyal demokrat olduklarını söyleyip de bu milliyetçiliğin esiri olan bir de solcuları var. Ve bir de coğrafyamızın mezhep çatışmalarını körükleyen DAİŞ, Selefi, İhvan gibi insanlığa karşı acımasızca saldıran çetelerin yanı sıra mezhepçiliği kendilerine esas alan zihin özürlü bir de Arap egemen devletleri var. 

Yukarıda dile getirilen özellikleri itibarıyla Erdoğan ismindeki yeni diktatör Hitler’in çok ötesinde insanlığın başına tehlike olacak bir kişiliğin işaretleridir. Elindeki bu kozlarının yanı sıra pratik politika ile pragmatizmin en kirlisini günlük olarak taktik büyük bir ustalıkla bir de idare eden bir kişilik ile karşı karşıyadır insanlık. 
Ama unutmayalım ki bu diktatörü ortaya çıkaran güçlerin başında batı dünyası gelmektedir. Öncelikli olarak Amerika bu megaloman kişiliği özenle hazırlayarak önce Türkiye’nin başına, ardından da insanlığın başına bela etmiştir. Diğer yandan ise Avrupa’nın sözde büyük devletleri olan Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya’nın da bu kişiliğin şişirilmesinde de büyük rol üstlendiklerini söyleyelim. 

Uzun süredir hazırlanmış olan bu diktatörü özgürlükçü Kürtlerin üzerine sürerlerken tek bir ses çıkarmadılar. Toplumun diğer farklı kesimlerini ezerken de ses çıkarmadılar. Örneğin 2015 ile 2016 kışında Kürdistan’da hiçbir insan hukukunun kabul etmeyeceği, edemeyeceği insanlık suçlarını diktatör Kürdistan şehirlerine karşı işlerken sessiz kaldılar. Tanklarla, uçaklarla şehirler yerle bir edilirken ses çıkarmadılar. İnsanlar bodrumlarda katledildikten sonra benzin üzerine dökülerek yakılmalarında da ses çıkarmadılar. Ölü bedenlerle bu faşizm oynarken de ses çıkarmadılar. Kürtlerin ve insanlığın ortak bir değeri olan mezarlıklarını uçaklarla bu diktatör bombalarken de ses çıkarmadılar. 
Dikkat edersek, aynen Hitler zamanında Hitler ne yapmış ise ses çıkarılmamıştı. Hatta destek sunulmuştu. Erdoğan ismindeki diktatör de ne yapmış ise hem ses çıkarılmamış hem de çoğu zaman arka çıkılarak desteklenmiştir. Silahlar verilmiştir. Keşif araçları verilmiştir. Birçok teknoloji verilmiştir. Dahası hep bir şekilde şişen egosu daha da şişirilmiştir. 

Sonuç ne olmuştur? Sonuç bugün tüm insanlığa meydan okuyan –hem de en lümpence bir dili de kullanan- “diktatör demişler umurunda değil” diyen bir diktatörün doğmasına yol açmışlardır. Çok açık bir şekilde ve de hiçbir çekinme ve gizlime ihtiyacı duymadan; Selanik’ten, Batum’dan, Musul’dan, Halep’ten, Batı Trakya’dan derken birçok başka yerin ismini vererek, oraların kendilerine ait olduğunu bu diktatör söyleyerek, hak iddia etmektedir. Bunları pratikleştirmek için Suriye’de adım atmıştır. Irak’ta ise atmak istemektedir. Yine bu diktatörün öncelikli olarak Avrupa’nın birçok yerinde DAİŞ adı ile ne kadar insan katlettiği ise ortada. 
Dahası, her konuşmasında, her ekrana çıkışında anlık olarak Amerika’ya, Avrupa’ya derken insanlığın evrensel değerleri nasıl ayakaltına alacağını, yerel ve milli Türk tipi bir rejimi kuracaklarını da açıktan söylemektedir.

Hitler’e rahmet okutan aynı Erdoğan bugün neredeyse tüm Avrupa ülkelerini Nazicilikle suçlamaya başlamıştır. Bunlar yetmiyor, Avrupa’yı zamanında Haçlı Seferlerini canlandırmakla suçluyor. Dahası, “Avrupalılar dünyanın her yeri size tehlike haline gelecektir” diye de en üst perdeden tehdit ediyor. 
Ama bilelim ki, bu Erdoğan Fransa’ya "Ey Fransa" demiş, ardından ise Fransa’da DAİŞ vurmuştur. Belçika’ya "Ey Belçika" demiş, ertesi gün Belçika’da bombalar patlamıştır. Avrupa’ya "Mültecileri göreceksiniz" demiş, ardından ise Avrupa mültecilerle sarılmıştır. 

Böyle hesapsız, kitapsız, frensiz, insani değerlerden yoksun, pragmatik hatta ahlaksız bir kişiliğe halen Avrupa, yamuk yaparak cevap vermeye çalışıyor. Yumuşatmaya çalışıyorlar. Uzlaşmaya, tepkilerini ve asabi durumunu yatıştırmaya çalışıyorlar. Ve hatta alttan alta görüşerek, Erdoğan’la ilişkileri sürdürmek isteyenler de vardır. 
Zamanında Hitler’e göz kırpanlar unutulmasın ki Avrupa’nın batmasına yol açtılar. Avrupa’nın onca birikiminin yıkımına yol açtılar. Milyonlarca insanın ölümüne yol açtılar. Ve tabii bir de Avrupa’nın beyin göçüyle yüz yüze kalmasına yol açtılar. Avrupa’nın fakirleşmesine yol açtılar. 

Öcesi, Hitler’e göz kırpanlar Avrupa’ya felaket kaybettirdiler. 

Şimdi ise Hitler’den on kat daha tehlikeli olan bir Diktatör ile karşı karşıyayız. Bunun nedeni ise yeni dönemin Hitler’i başka bir kültürü kendi kirli emellerine alet etmek için her geçen gün daha ileri düzeyde adımlar atmaktadır. 

Biz biliyoruz ki, Kürtlere karşı Türkçülüğü, milliyetçiliği yani ırkçılığı yoğun kullanmasının yanı sıra bir de dinciliği özelde de Sünniliği kullanarak, tam bir soykırım politikası sürdürüyor. 

Bunun nedenini, dinciliğin toplumların başına neler getirdiğini geçmişten bildiğimiz gibi bugün en çok coğrafyamızda DAİŞ ve ona akran AKP’nin yaptıklarından biliyoruz. Ancak dincilik kadar ve belki de ondan daha beteri ise milliyetçiliğin yaptıklarıdır. Buna da en iyi örnek İttihat i Terakkiciler, Kemalistler, Naziler ve benzerleridir. 
Ancak dincilik ile milliyetçilik bir araya getirilerek bir iktidar gücü oluşturulmuş ise orada ortaya çıkacak olan faşizmin en kirli ve sertidir. Hiçbir insan değerini tanımayan böylesine bir faşizm insanlığa karşı işleyeceği ve üreteceği sadece insanlık suçlarıdır. 

AKP adındaki parti Erdoğan ismindeki kişiliğin liderliğinde dinciliği ve milliyetçiliği buluşturarak hem toplumu sürü haline getirerek manipüle etmekte, hem de tüm insanlığın başına bela olacak adımları ise günlük olarak atmaktadır. Kimisi bu duruma bakarak "Güç Zehirlenmesi" tespitini yapıyor. Her faşist diktatör biraz da güç zehirlenmesini megaloman kişilikten kaynaklı mutlaka yaşar. Ancak yaşanan Erdoğan açısından sadece bu değildir. Yaşanan faşizmin en yalın halidir. Faşizmin en tehlikeli hali dincilik ile milliyetçiliğin ideolojik bir potada birleştirilmiş halidir. Çünkü böylesine bir faşizm sadece ideolojik bir kimlik ile hareket eden bir partinin ya da kadrolarının harekete geçirildiği bir faşizm değildir.

Böylesine bir faşizm, bilinçli muhaliflerin dışında, adeta tüm topluma nüfuz ettiği için tüm toplumu bir sürü gibi faşizmin uygulamasında kullanabilmesidir. 

Dikkat edersek, zamanında Hitler Almanyası'nda yaşanan gerçeklik, Franco faşizmi, Mussolini Fasces’i ile Japon faşizmi bu gerçekliğin ta kendisiydi.

Ancak Avrupa’ya karşı dönemin büyük diktatörünün dinciliği bu kez farklı kültürlere karşı kullanmak istemesinin daha büyük tehlikelere kapı açacağını artık tüm Avrupa ve Avrupa’nın iktidar güçleri düşünsün. Erdoğan gibi faşist ve frensiz bir diktatör boşuna Haç-Hilal savaşından söz etmemiştir. Dünya çapında Avrupalıların hedef alınacağını söylemesinin Türkiye ile sınırlı bir durum olmadığını da iyi bilinmelidir. 

Bilelim ki din savaşları kör savaşlarıdır. Nasıl ki zamanında Haçlı Seferlerini Avrupa’nın iktidar güçleri Ortadoğu halklarına karşı açarak binlerce, yüz binlerce insanın ölümüne yol açmış ise ve nasıl ki yüz yıllarca süren düşmanlıklar oluşmuş ise, şimdi ise tersinden egosu şişirilmiş kendisini kaybetmiş olan bir faşist, egosunu tatmin ve kendi çıkarlarını sağlama almak için Ortadoğu’yu Avrupa’ya karşı sürmeyi düşünmektedir. Buna da Haç-Hilal savaşı ismini vermiştir. 

Ve bunun Ortadoğu halkları başta olmak üzere Avrupa’ya ve tüm insanlığın başına ne menem büyük bir tehlike olacağını, artık siz düşünün. 

Ancak unutmayalım ki, daha doğrusu unutmayın ki bu diktatörü halkların, insanlığın başına sizler bela haline getirdiniz. 

Bu diktatörü bizatihi kendiniz alnınızdan aynen Zeus gibi doğurarak insanlığın başına bela ettiniz. 

Evet, bunun için böyle bir faşistin, diktatörün yakamızdan düşürülmesi de bizatihi siz Avrupalıların, daha çok Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın ve İspanya’nın, bunların iktidarların görevi değil midir? 

Bu diktatörü halkların başına nasıl bela haline getirmiş iseniz, bu kez tersinden halkların özelde de Kürtlerin yakasından düşürmesini de bilirsiniz. 

Çok mu zordur; 24 saat faşist Erdoğan iktidarıyla tüm ilişkileri koparmak? 

Çok mu zordur; 24 saat faşist Erdoğan rejimiyle tüm ekonomik ilişkileri koparmak? 

Çok mu zordur; 24 saat faşist Erdoğan’ın partisiyle tüm devletlerarası antlaşmaları ve ilişkileri durdurmak hatta kesmek? 

Evet, yeniden belirtelim; madem halkların başına bu faşisti siz bela ettiniz, o zaman bu faşisti durdurma hatta öteleme görevi size düşmez mi?