GÖRÜNTÜLÜ

Karasu: Yeni Anayasa 12 Eylül anayasasından daha faşist

KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu, AKP-MHP ittifakının Türkiye’nin önüne koyduğu yeni Anayasanın, 12 Eylül Anayasasından daha faşist olduğunu ifade etti.

ANF’ye konuşan Karasu AKP-MHP’nin kurduğu ittifakın demokrasi güçlerine karşı kurduğu bir ittifak olduğunu söyleyerek; bundan korktuklarını ve eğer demokratik bir yönetim oluşursa zaten AKP-MHP gibi iktidarlara ihtiyaç kalmayacağını dile getirdi.

Karasu, AKP’nin eskiden beri dinci-milliyetçi bir ideolojiye sahip olduğunu fakat toplumu aldatarak sadece dinci göründüğünü söyledi.

Bu anayasanın 12 Eylül anayasasından daha faşist olduğunu vurgulayan Karasu, “Bunların hiçbirinde değişiklik yok. 12 Eylül anayasasını mevcut durumda daha otoriter bir yönetime kavuşturmak istiyorlar. Kendileri de söylüyor ‘yönetimde değişiklik’ yani 12 Eylül de Kenan Evren’in yarattığı yönetimden daha faşist, daha otoriter bir yönetim yaratılmak isteniyor” dedi. 

Konuşmalarında demokrasi güçlerinin tıpkı 7 Haziran ruhuyla bu referanduma katılmaları gerektiğini dile getiren Karasu “7 Haziran’da nasıl ki demokrasi güçleriyle Kürtler bir araya geldiyse, önemli güç olduysa, etki yarattıysa şimdi de bu referandumda 7 Haziran ruhuyla, gezi ruhuyla, demokrasi mücadelesinin ruhuyla referanduma katılmalıdır. Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu kadar şehit verdi, Kürtler unutacak mı Mehmet Tunç’un tutumunu. Mehmet Tunç ne dedi ‘diz çökmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

Karasu devamla şunları söyledi: Türkiye’de bir anayasa değişikliği referandumu tartışılıyor. İşte evet ve hayır tartışmaları, neden evet neden hayır tartışmaları yoğunca yapılıyor. Tabi ilk önce bu değişiklikleri kim getirdi? Ne için getirdi? Buna bakmak lazım. Bu değişiklikleri AKP-MHP hükümeti getirdi. Özellikle 7 Hazirandan sonra MHP ve AKP iktidarı ittifak kurdu. AKP’yle MHP’nin kurduğu ittifak esas olarak demokrasi güçlerine karşı kurduğu bir ittifaktı. Demokrasi güçleri güçleniyordu. Türkiye’de AKP iktidarı zayıflayacak, düşecekti ve yerine demokrasi güçleri, demokratik bir yönetim gelme ihtimali vardı. AKP’de, MHP’de biliyor ki Türkiye’de demokrasi güçlendiğinde AKP veya MHP gibi bir iktidara da ihtiyaç kalmayacaktır. Bu açıdan demokrasi güçlerine karşı ittifak ve otoriter bir sistem kurdular. Aslında şu anda anayasa değişiklikleri AKP’yle MHP’nin 7 Haziran sonrası fiili olarak yarattıkları otoriter sistemini meşrulaştırmak, normalleştirmek istiyor. Yani, otoriter sisteme bir resmiyet, meşruiyet kazandırmaya çalışılıyor. Yapılmak istenen budur. Ama bu hangi temelde kazandırılıyor? 12 Eylül’ü daha otoriter bir hale getirmek temelinde yeni bir yönetim anlayışı yaratılmak isteniyor. Asıl olarak 12 Eylül rejimini daha otoriter bir yönetime kavuşturmak istiyorlar. Zaten kendileri de bunu söylüyor. İş-devlet, güç-iktidar. Bütün faşistlerin tarih boyu söyledikleri ‘güçlü devlet, güçlü iktidardır’. Şimdi AKP-MHP iktidarı bunu söylüyor.

AKP BAŞINDAN BERİ DİNCİ-MİLLİYETÇİ BİR YAKLAŞIM İÇİNDE

Aslında bir anayasa değişikliği yapılmıyor, ortada bir 12 Eylül 1980 anayasası var. Çünkü ruhu olan dört beş maddeleri var, işte başlangıçtaki 4 madde, daha sonra birkaç tane daha madde var. Bunlar zaten 12 Eylül ruhunu oluşturuyor. Bunların hiçbirinde değişiklik yok. 12 Eylül anayasasını mevcut durumda daha otoriter bir yönetime kavuşturmak istiyorlar. Kendileri de söylüyor ‘yönetimde değişiklik’ yani 12 Eylül de Kenan Evren’in yarattığı yönetimden daha faşist, daha otoriter bir yönetim yaratılmak isteniyor. Bir kere bunu tespit etmek lazım, yani anayasa değişmiyor, mevcut anayasayı daha otoriter hale getirme durumu var. İşte 1970’lerde Demirel diyordu ‘bu elbise boldur, anayasa Türkiye’nin ihtiyacını karşılamıyor. Daha sıkı elbise olan bir anayasa gerekiyor’. Şu anda yapılan, 1980 öncesinde nasıl ki anayasa bol görülüyordu ve daha sıkı, daha otoriter bir anayasa yapmak için darbe yapıldı aslında 15 Temmuz ve sonrası 20 Temmuzda olağanüstü hal darbesiyle otoriter yeni bir anayasa yapılmak isteniyor, esas amacı bu. Amacı bu olduğu gibi AKP-MHP iktidarının anlayışı da bu. AKP aslında başından beri dinci-milliyetçi bir yaklaşım içinde de ama işte kendisini sadece dindar göstererek toplumu kandırmaya çalışıyordu.

Dincilikle milliyetçiliği birleştiriyorlar. Dünyada dincilikle milliyetçiliği birleştirmek kadar tehlikeli bir şey yoktur. Dincilik derken; Hristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Yahudilikten bahsetmiyorum. Dincilik bu dinleri, bu inançları kullanmayı amaçlıyor. İktidarı için, devleti için, baskı ve zulüm için kullanmayı ifade ediyor. En fazlada dincilik, dini baskı ve zulüm için kullanırdı. Hitler de böyle yapmıştır. Hitler de dinci-milliyetçidir, Mussolini de dinci-milliyetçidir. Bütün faşistler dinci-milliyetçidir. Daha doğrusu şoval milliyetçiliklerine dini maske yaparlar, farklı halklar üzerinde ve farklı inançlar üzerinde zulüm yaparlar. Şimdi AKP iktidarı MHP’yle birlikte. Biri güya dinci, kendine dinciyim diyor, İslam’ım diyor biri milliyetçiyim diyor, milliyetçilikle dinciliğin birleştirilmesi vardır. Bu gerçekten tehlikeli bir durumdur. Aslında MHP onun için destekliyordu, MHP’de zaten daha önce ‘Türk İslam sentezi’ diyordu yani bu yönüyle gerçekten tehlikeli bir anayasa değişikliğidir. 12 Eylül faşist anayasası zaten faşist otoriterdi şimdi daha da faşist bir otoriter hale getirilmek isteniyor.

Şimdi sorun şu da değildir; işte başkanlık, parlamenter sistem gerçekten değil çünkü AKP iktidarının getirdiği başkanlık sitemi değil. Kaldı ki, Türkiye gibi ülkelerde başkanlık sistemi tamamen otoriter, diktatöryal bir siyasal durum ortaya çıkarır. Demokratik devrim yapmamış ülkelerde, demokratik kültürün olmadığı ülkelerde bu tür bireye dayanan, başkana dayanan sistemler tamamen otoriter sistemlerdir. Zaten şu anda Erdoğan’ın istediği de otoriter sistemdir. Zaten kendisi de bunu söyledi ‘bütün yetkileri bir kişide birleştireceğiz’ dedi. Bu değişikliklerle sistem daha da merkezileştiriliyor. Zaten merkeziyetçidir, parlamenter sistemi bırakın merkeziyetçiydi. Öyle Avrupa’daki parlamenter sistem de değildi. Avrupa’daki parlamenter sistemde şimdi demokrasiye dayanıyor. Şimdi bu değişiklerle daha fazla otoriter, daha fazla merkezi sistem yaratılıyor.

DEMOKRATİK OLMAYAN HER SİSTEM HER ADIM KÜRT KARŞITIDIR

Merkeziyetçi bir siyasal sistem olacak, demokrasi zaten yetkinin yerele dağıtılmasıdır. Tabana, topluma dağıtılmasıdır. Toplumun daha fazla söz-karar sahibi olmasıdır. Burada ise söz ve karar daha fazla bir kişinin ağzına veriliyor, bir kişinin yetkisine veriliyor. Önder APO İmralı’daki görüşmelerde hep yerel demokrasiyi güçlendirmek istedi, yerel demokrasiden söz etti. Ve o süreçte Önder APO aslında çözümü yerel demokraside, yerel demokraside aslında demokratik özerklik, özerk yönetim demektir. Bunun için çaba gösterdi. AKP-Erdoğan demokrasi istemiyor, demokratik değil. Onun için demokrasi karşıtı, çözüme kapalı. Bu nedenle defalarca şunu söyledi ‘Tayip Erdoğan ve AKP daha otoriter, daha hegemonik bir sistem kurmak istiyor. Biz buna karşıyız, ilk önce biz karşı çıkarız dedi. Geçen gün Sırrı Süreyya Önder de açıkladı. Ve bir defa değil, iki defa değil. İmralı notlarına bakınsın, defalarca vardır. ‘Otoriter sisteme biz karşıyız, AKP’yle Erdoğan otoriter-hegemonik sistem kurmak istiyor, biz bunu kabul etmeyiz, buna biz karşı çıkarız’ dedi. Çünkü demokratik olmayan her sistem, her adım Kürt karşıtıdır. Demokratik olmayan her söylemin, her adımın, her yasanın, her yönetmelik Kürtlerin karşı çıkacağı olan adımlardır, yönetmeliklerdir ve yasalardır. Kürtler tutumunu şuna bakarak verir, demokratik mi değil mi? Yerel demokrasi gelişiyor mu, gelişmiyor mu? Halkın söz ve karar yetkisi var mı, yok mu? Buna bakar. Bunda herhangi bir değişiklik yok tersine anti demokratik bir durumdur. Zaten temel maddeler değişmiyor, soykırım, Kürt karşıtlığı, demokrasi karşıtlığı zaten MHP onun için destekliyor.

ANAYASA REFERANDUMU DEMOKRASİ MÜCADELESİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR

Şimdi Kürtler için Türkiye’deki siyasal durum şöyledir; demokrasiden yana her şey yanındadır, demokratik olmayan her şeyin de karşısındadır. Demokratik olan Kürt’ün çıkarınadır, demokratik olmayan Kürt düşmanıdır. Bunu böyle tanımlamak lazım. Şimdi bu anayasa referandumu bir demokrasi mücadelesine dönüşmüştür. 12 Eylül zaten karşıydı Kürtlere, şimdi 12 Eylül daha da otoriter hale getirilmek isteniyor. Bunun için nasıl ki 12 Eylül rejimine karşı Kürtler, demokrasi güçleri mücadele verdiyse, tutum aldıysa 12 Eylülün daha da otoriterleşmesi olan 12 Eylül sistemini yönetim olarak daha otoriter, daha merkeziyetçi yapan bir yaklaşıma, bir referanduma tabi ki Kürtler hayır diyecek. Bu açıdan 12 Eylül anayasasını restore etmek isteyen bu referanduma 16 Nisan da Kürtler tabi ki hayır demelidir, demokrasi güçleri hayır demelidir, zaten hayır diyorlar.

KÜRTLER EN POLİTİK TOPLUMDUR

Gerçekten 16 Nisan referandumu tamamen bir demokrasi mücadelesi haline gelmiştir. Demokratik güçleri ile demokratik olmayan güçlerin mücadelesi haline gelmiştir. Kürtler Türkiye’deki demokrasi mücadelesine tarafsız kalamazlar. Kürtler, demokrasi mücadelesi varsa bunun içinde yer alırlar. Ya da Kürtler demokrasi mücadelesinin öncüsü olmak durumundadırlar. En fazlada Kürtlerin demokrasi mücadelesi içinde yer alması gerekiyor. O bakımdan Kürtler buna duyarsız kalabilir mi? Sessiz, ilgisiz kalabilir mi? Hele iki yıldır Kürtlere neler yapılıyor. Bunu kim yaptı? 7 Hazirandan sonra ittifak olan AKP-MHP yaptı. Buna Kürtler tutum almayacak mı? Kürtler, iki yıldır Kürtlere kan kusturan bu AKP-MHP iktidarına karşı tutum almayacak mı? Tabi ki tutum alacaklardır. Demokrasi mücadelesi Kürd’ü ilgilendiriyor, Kürt sessiz yapamaz. Kürtler en politik toplumdur. En çok politika yapması gereken toplumdur. Kürt politikadan uzak duramaz. Demokrasi mücadelesinden uzak duramaz. Bana ne onların anayasa değişikliğine diyemez. İşte Türklerindir, Türkiye’nindir, bu bir demagojidir. Dünyanın her yerinde ulusal özgürlük mücadelesi verenler, ulusal kurtuluş mücadelesi verenler, özgürlük mücadelesini verenler, hak mücadelesi verenler hep demokrasi güçleriyle ortak davranmıştır. Kürtler zaten sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da bile özgür ve demokratik mücadelesi vermek istiyorlarsa, demokrasi mücadelesinin öncüsü olmak durumundadır. Bu gün Suriye’deki özgürlük mücadelesinin öncüsüdürler, Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin öncüsüdürler. İran’da Irak’ta her yerde öyle olmalıdır. Çünkü ancak demokrasi olduğu zaman Kürtler kardeşçe halklarla birlikte yaşar.

Demokrasi olmasa nasıl olur? Demokrasinin olmadığı yerde etnik kavgalar vardır, mezhebi kavgalar vardır.  Ortadoğu’da neden bu kadar etnik kavga oluyor, mezhep kavgası oluyor. Demokrasi yok ki, bu bakımdan tabi ki bu referandumda demokratik tutum ortaya koyacaklar. Demokrasi güçlerinin yanında yer alacaklardır. Kürtler niye hayır diyor? Kürtler son iki yılda AKP-MHP iktidarı bu kadar şehirler yaktı, yıktı, sivilleri katletti. Bu kadar zulüm yaptı, şimdi köyleri yakıp, yıkıyor. Kürtlerin bir tutumu olmayacak mı? Hayır demeyecekler mi? Dur demeyecekler mi? Bazıları diyor bize ne, kesinlikle bize ne diyenler evetçidirler, AKP’lidirler, AKP’ye destek olanlardır. Utangaçça evet diyenlerdir, evet diyemiyorlar çünkü hangi Kürt AKP-MHP iktidarına evet der ki, evet diyemiyor onun için gitmeyelim diyorlar. Bunu aslında AKP-MHP ve MİT yaptırıyor. Bu kesinlikle böyledir. Onun için her Kürt bu referandumu bir demokrasi mücadelesi olarak görmeli, bir demokratik tutum olarak görmeli, 12 Eylül anayasasına bir tutum olarak görmeli, soykırımcı anayasaya, birde son iki yıllık uygulamalara bir tutum olarak görmeli. Var işte Xerabê baba köyü ortada. Köyler ortada buna tutum koymayacak mı?

SANDIĞA GİTMEMEK DEMOKRASİ GÜÇLERİNDEN YANA OLMAK DEĞİLDİR

Herhalde sandığa gitmemek bir tutum değil. Sandığa git, neden gitmiyorsun, kim için gitmiyorsun? Çünkü bir mücadele var yani bu bakımdan bu referandumda gerçekten hayır demek AKP-MHP iktidarına hayır demektir, iki yıllık uygulamalarına hayır demektir. 12 Eylül anayasasına hayır demektir. Ve bir bütün olarak 24’ten bu yana ki bütün anayasalara hayır demektir. Böyle görmek lazım birde demokrasiden yana tavır almaktır. Kürt sandığa gitti mi ne yapacak? Yani evet diyemez, Hayır diyecektir, demesi gerekiyor. Sandığa gitmemek demokrasi güçlerinden yana olmak değildir. Bize ne onlardan, bize ne Türkiye’de ne oluyor? Böyle bir şey olabilir mi? Biz hala Türkiye sınırları içindeyiz, Türkiye sınırları içinde mücadele veriyoruz. Demokratik özerklik kazanma mücadelesi veriyoruz. Nasıl vereceğiz? Mücadele etmeden nasıl bu haklar elde edilecek. Bazıları federasyon diyor, sen federasyonu nasıl elde edeceksin. Demokrasi mücadelesi vereceksin, örgütlenerek elde edeceksin. Bana ne diyerek Türkiye’de hangi hakkı elde edeceksin. Gerçekten bu özel savaştır. AKP-MHP iktidarının oyunlarıdır. Kürt halkı bu oyuna gelmemeli. Demokrasi güçlerinin yanında tavır almalıdır.

Bu Erdoğan, Dolmabahçe mutabakatını yok saymadı mı? 7 Haziran seçim sonuçlarını yok saymadı mı? Önderlik üzerinde ağır baskı yapmıyor mu? En makul yaklaşım gösteren Önderlikti. 7 Hazirandan sonra MHP’yle ittifak yapmadı mı? MHP’yle ittifak yaparak her yere şunu söylediler; ‘her yerde kamu güvenliğini sağlayacağız, her yerde ve her sokakta. Yani bu şu demektir, Kürtler uyandı, örgütlendi, soykırımcı sömürgeciliğe karşılar, yine tepelerine vuracağız, her yere hâkim olacağız. Her yere hâkim demek, demokrasi karşıtlığı demektir. Kürtler biraz örgütlendi, yerel demokrasi geliştiriyorlar, yerel yönetimler ellerinde yok böyle olmaz, her yere merkezi iktidarı hâkim olacak. Her mahalleye, sokağa, eve hâkim olacak Kürdün kafasına hâkim olacak. Bu açıdan bu tabi ki otoriter, faşist sisteme karşı tutum almak gerekiyor yoksa hayır dememek teslimiyettir. Kürt direnecektir, mücadele edecektir. Evet, baskı yapabilirler, zulüm yapabilirler ama biz mücadele edeceğiz. Bu AKP-MHP iktidarına karşı mücadele edeceğiz. Şu artık açıktır; 12 Eylülde esas Kürtleri ezmek için geldiler. Aynı işte bu iktidar, bu kafadır. Bu sentezdir yani, AKP-MHP iktidarı kafasıdır.

HER TÜRLÜ ZULÜMDEN KÜRTLER GÜÇLENEREK ÇIKMIŞTIR

Ne oldu baskı yaptılar, zulüm yaptılar. Kürtler mücadele ettiler kim güçlendi? Kürtler güçlenerek çıkmadılar mı 12 Eylül anayasasından. 90’larda yaptılar ne oldu? Her türlü zulümden Kürtler güçlenerek çıkmıştır. Çünkü daha fazla mücadele etmiştir. Mücadele edildiği takdirde, baskı dönemlerinden mücadele edenler güçlü çıkarlar. Çünkü uzun süreli baskı yürütemezler. Özel savaşla işte bu tür şeyler birkaç yılda sonuç alamadı mı da daha güçlü bir gelişme ortaya çıkarırlar. Şunu da söyleyelim bu demokrasi mücadelesi önemli bir mücadeledir. Şu anki mücadele AKP-MHP iktidarı yenilgiye uğratıldığında Türkiye’de demokrasinin önü açılacaktır. Kimse yeni bir hegemonik sistem kuramaz. Yeni bir diktatörlük kuramaz. AKP-MHP faşizmi yenildiğinde demokratikleşmenin önü açılacak. Tabi ki referandumda hayır çıkarken hemen demokrasi gelmeyecek ama önü açılacak. Diktatörlüğün saldırılarının sonuç vermediğini, demokrasi güçlerinin dimdik ayakta olduğunu, canlı olduğunu AKP-MHP faşizmine karşı direndiğini ortaya koyacaktır. Açık değil mi? Başbakan bozkurt işareti yapıyor yani MHP işareti yapıyor. MHP ne anlama geliyor? MHP baskıcıdır, otoriterdir, Kürt düşmanıdır, bütün halkların düşmanıdır.

Şimdi demokrasi güçleri bir araya geldi, bir sinerji ortaya çıktı, hayır çıkabilir. Tabi daha belli değil devlettir, her türlü imkân var ama hayır da güçleniyor. Bundan korktu, MHP’de biraz çatlaklık var, bütün MHP’lilerin önünü almak için bozkurt işareti yaptı. Ve MHP’yle zaten ittifakı Kürt düşmanlığı üzerinden kurdu. Yani aslında bu değişiklerinin amacı bir soykırım yönetimine el atmaktır. 12 Eylül anayasası bir soykırım anayasasıydı, şimdi bu soykırım anayasasına, soykırımcı bir yönetim monte etmek istiyorlar. Tabi ki Kürtler buna hayır diyecekler. Demokrasi güçleri de hayır diyecektir çünkü bu 12 Eylül rejiminin üstüne monte edilmek istenen faşist yönetim, demokrasi güçlerini tümden ezecektir. Tüm farklılıkları ezecektir.

AKP İKTİDARI ŞEHİT DÜŞMANIDIR

Bu vesileyle şunu da belirteyim; bilmem işte dindar hükümet dindarlardan oy alacakmış, Kürtlere de sesleniyormuş, güya Kürtlerin muhafazakâr kesimine sesleniyormuş. Şunu herkes görmeli, sayın İhsan Eliaçık çok kapsamlı ortaya koyuyor, dinliyoruz. Yani AKP’nin nasıl İslam karşıtı olduğunu ortaya koyuyor. Önderlikte zaten defalarca AKP iktidarı içinde dedi bunlar karşıt İslam’dır, İslam karşıtıdır, İslam’la alakası yok. Bütün dinler açısından vicdan vardır, ahlak, adalet, eşitlik vardır. Bu AKP iktidarı kadar vicdansız, ahlaksız, adaletsiz bir iktidar yoktur. Ortadadır yani Erdoğan demedi mi ‘kadında, çocukta olsa gereğini yaparız’ diye ve gereğini yapmadı mı?

 Cizre’de yapmadı mı? Cizre neresidir? Cizre Kürdistan’ın en dindar, en muhafazakâr yeridir. Peki, ne oldu Cizre’ye? Ne yaptı, yerle bir etti. Çünkü Cizre’nin dindarlığı, Müslümanlığı hak, adalet, vicdan Müslümanlığıdır. Eşitlik, zulme karşı çıkma Müslümanlığı. Onun için hak, adalet, vicdan ve zulme karşı çıkma Cizre’de en yüksek Cizre’de olduğu için en önce de Cizre’nin üzerine gitti. Kürt muhafazakârlığının sembolü Mele Abdurrahmandır. Mele Abdurrahman kimdir? Kürt medreselerinin en önemli öğrencilerindendir ve hocalarındandır. Bu açıdan AKP iktidarının İslamiyetle, Müslümanlıkla bir alakası yoktur. DAIŞ’in nasıl yoksa bunun da yoktur. DAIŞ girdiği yerde ne yapıyor? Mezarları, türbeleri bombalıyor değil mi? Bu AKP iktidarı şehit düşmanıdır, mezarlık düşmanıdır. İnsanların cesetlerinin düşmanıdır. İşte en son Mardin’de cesetlere ne yapılmış. Bu açıdan bütün dindarlar sadece Kürt dindarları demiyorum, Türkiye’deki dindarlar, herkes AKP’nin islamiyetle, Müslümanlıkla alakalı olmadığını, din karşıtı bu dinin ahlakı, vicdan adaleti vardır. Bütün dinlerin özelliği budur. Onun için toplumda destek görmüştür. Niye insanlar dindar olmuş? Hristiyan, Müslüman, Yahudi başka inançlar olmuş. Bütün inançların özünde hak, adalet, eşitlik, özgürlük vardır yoksa hangi topluluk peşinden gider. Topluluklar neden inançlara sahip çıkıyor? Niye Hristiyan, Müslüman, alevi oluyor, Budist oluyor hepsinde hak, adalet, eşitlik, vicdan vardır.

DAIŞ gibi AKP’de İslamiyet’i, Müslümanlığı teşhir ediyor

Erdoğan kadar travmatik, yani amaca ulaşmak için her yol mubah diyen başka bir siyasetçi yoktur. Derler ya; siyasette amaca ulaşmak için her yol mubahtır. Kesinlikle şimdi bunun bir numaralı temsilcisi Tayip Erdoğan’dır. Bu adam, bu adamın zihniyeti ve çevresi iktidarı için her şeyi yapar. Dedi ya 2006’da ‘kadında olsa, çocukta olsa gereğini yaparız’ diye bunun hangi inançla alakası olabilir. Aslında DAIŞ gibi AKP’de islamiyeti, Müslümanlığı teşhir ediyorlar. Yani islamiyete, Müslümanlığa karşı bir yaklaşımı var. Kim DAIŞ’in Müslümanlığına gider, Müslümanlık değil ki. Kim Erdoğan’ın Müslümanlığını kabul eder? DAIŞ’le aynı zihniyetteler. Biraz koşullara göre politika yapıyor, kendini uyduruyor yoksa zihniyet aynıdır. DAIŞ kendi dışındaki herkesi düşman etmiyor mu? Kendi dışında Sünni’ye de düşmandır, Şii’ye de düşmandır, zaten Hristiyanlığa düşmandır. Erdoğan’da diyor tek doğru benim. Bu bakımdan gerçekten bu anayasa değişikliklerinde hayır demek önemlidir. Gerçekten hayırda hayır vardır. Bu kibri, bu zalimliği durdurmak lazım hayır durdurmak için önemli bir başlangıç olacaktır. Önemli tutum olacaktır.

MEHMET TUNÇ ‘DİZ ÇÖKEMEYECEĞİZ’ DEDİ

Ve Kürt açısından şu anlama gelecektir; Kürdün tutumu. Kürt diyecektir ben senin uygulamalarına evet demiyorum, bu bakımdan hayır kürdün tutumu olacak. Bir Kürt tutumu olarak ortaya çıkacaktır. Kürde yapılan zulme karşı tutum olacaktır. Bu açıdan önemlidir. Bir demokrasi mücadelesidir, bir demokrasi tutumudur. Bu açıdan birde demokrasi güçleriyle birleşme tutumudur. Yani 7 Haziran ruhunun canlandırılmasıdır. 7 Haziranda nasıl ki demokrasi güçleriyle Kürtler bir araya geldiyse, önemli güç olduysa, etki yarattıysa şimdi de bu referandumda 7 Haziran ruhuyla, gezi ruhuyla, demokrasi mücadelesinin ruhuyla, Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu kadar şehit verdi, Kürtler unutacak mı Mehmet Tunç’un tutumunu. Mehmet Tunç ne dedi ‘diz çökmeyeceğiz’ dedi. Onun diz çöktürmeden kastı köylerdeki, her yerdeki zulmü diz çöktürme planıdır. Rojava’da Kürtler biraz hak kazanmış, orayı çökertmek istiyor, Ezidi’ler Şengal’de biraz hak kazanmış, orayı çökertmek istiyor, Kürtler tabi ki buna tutum koyacak. Bu bakımdan hayır en başta da kürdün tutumudur.

HAYIRDIR HAYIR VAR

Kürtler açısından öte yandan demokrasi güçleriyle birlikte 7 Haziran ruhunu ortaya koymaktır. Ve Önder APO’yu sahiplenmektir. Önder APO şunu söyledi ‘bütün halk bilsin, biz Erdoğan’ın, AKP’nin hegemonik otoriter sistem kurmasını kabul etmeyiz, karşı çıkarız’ dedi. Çünkü gördü, baktı ki çözüme yanaşmıyor. Oyalama yapıyor, niyeti kendi hegemonik otoriter sistemini kurmaktır. Bunun için dedi ‘bu süreci böyle değerlendiren Erdoğan’a AKP’ye tutum koyarız’ dedi. Dolmabahçe mutabakatını red eden bir AKP’ye Erdoğan’a tutum konulmayacak mı? 7 Haziranı yok sayana bir tutum konulmayacak mı? Konulacaktır. Bu açıdan ben tüm Kürtlere, tüm demokrasi güçlerinin ortakları olarak referandumda hayır demeye çağırıyorum. PKK güya hayır diyormuş, PKK ne diyecek? Bu kadar yıkımdan, zulümden, her gün köylere zulüm yapıyor, şehirleri bu kadar yaktı, yıktı her gün Kürt düşmanlığı yapıyor, kim yapıyor işte AKP-MHP iktidarı yapıyor. Tabi ki PKK Kürtlere, demokrasi güçlerine evet verin diyemez bu bakımdan bizde halkımızı ve demokrasi güçlerinin hayır demesinin doğru olduğunu düşünüyoruz. Sözümü hayırda hayır vardır diyerek bitiriyorum.