ANALİZ

Kürtler HAYIR diyecek

Kürtler HAYIR demenin önemli ve gerekli bir tutum olacağını biliyorlar. Bu HAYIR her şey değil, ama çok şeydir.

Türkiye yeni bir referandum sürecine girerken, Kürt halkının tavrı öncelikli merak ve değerlendirme konusu oluyor. Kürt oyları üzerinde ilgili herkesin farklı hesapları vardır. Söz konusu hesaplar üzerinden çoğu manipülatif ve daha çok da bir özel savaş yöntemi olarak, kafa karıştırmaya ve tutumu muğlak göstermeye dönük propaganda yürütülmektedir. Her zaman olduğu gibi Kürtlerin ne dedikleri veya ne istediklerini kimsenin dikkate aldığı yok. Siyasi partiler, kurumlar ve kişiler çıkarları neyi gerektiriyorsa, Kürtlerin oy rengini ona göre yönlendirmeye ve hatta belirlemeye çalışıyorlar. Anket çalışması adı altında yaptıkları çalışma ise tamamen çarpıtma ve yönlendirme amaçlıdır.

Peki gerçeğin kendisi nedir? Gerçek; güncellenmiş yeni bir Şark Islahat planı ile karşı karşıya olunduğudur. Günümüz gerçeğinin koca bir tarihsel arka planı vardır. Bu arka plan doğru anlaşılmadan, güncelde yaşananlar anlaşılmaz ve geliştirilen uygulamalara karşı doğru tavır konulamaz.

Şark Islahat planın dayandığını mantığı en iyi özetleyen Mahmut Esat Bozkurt’un şu cümlesidir. “Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.” Köle olmaya karşı direnen Kürtlerin, haklarının tanınması temelinde ortak vatanda birlikte yaşama ısrarı ve talebi ret edildi. Bugün yapıldığı gibi, o günde Kürt hareketinin önünü kesmek amacıyla önderlerine yönelik başlatılan tutuklama ve Kürt halkı üzerindeki baskıyı tırmandırmaya karşı Şeyh Sait önderliğinde sınırları belli bir direniş geliştirildi.

İsyanı takip eden günlerde ‘Örfi İdare (Sıkıyönetim) Kanunu ve Hıyaneti Vataniye Kanunu’  ve hemen akabinde ‘Takrir-i Sükûn Kanunu’ getirildi. Bu kanuna dayanarak oluşturulan İstiklal Mahkemeleri direniş önderlerinden Şeyh Sait ve beraberindeki 47 direnişçiyi Diyarbakır’daki İstiklal Mahkemesinde göstermelik bir yargılamanın ardından idama mahkûm etti ve infaz hemen ertesi gün, 29 Haziran 1925’te gerçekleştirildi. Eylül ayında ise “Şark Islahat Planı Hazırlanmasına Dair Kararname” doğrultusunda hazırlanan “Şark Islahat Planı” ise 24 Eylülde Bakanlar Kuruluna sunularak onaylandı. Kürt halk hareketinin tümden tasfiyesi ve bir daha mücadele edecek gücü bulamaması için her türlü baskı, katliam ve şiddet geliştirildi ve  sistemli bir asimilasyon da yürürlüğe konuldu.

27 maddeden oluşan bu planın ilk maddesi, “şark” illerinde yürürlükte olan sıkıyönetimin bu programın uygulanması sona erene kadar devam etmesini öngörüyordu. 1925’te yürürlüğe konulan bu plan çok kısa aralıklarla adı değiştirilerek 2002”ye kadar sürdürüldü. Genel olarak Türkiye özel olarak da Kürdistan Olağanüstü hal ve sıkıyönetimsiz günleri çok gördü.

12 Eylül 1980 faşist darbesinden başlayarak 1986 yılına kadar özellikle Kürt illerini kapsayacak şekilde sürdürülen kesintisiz sıkıyönetim, 1986’da sözde hafifletilerek yerini olağanüstü hale bıraktı ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği aracılığıyla yürütülen bu uygulama Meclis tarafından dört ayda bir uzatılarak 2002 Kasımına kadar devam ettirildi.

Esas olarak Kürt illerini kapsayacak şekilde yürürlüğe konulan ve 1948’e kadar varlığını sürdüren umumi müfettişlik (genel valilik) sistemi, 1986’dan sonra uygulamaya konulan olağanüstü hal bölge valiliğiyle büyük bir benzerlik taşıyordu. Sistemin özü, siyasi iktidarın Kürt halkının zincirlerini sıkmak için aldığı kararların olağanüstü yetkilerle donatılan ve hesap verme yükümlülüğü bulunmayan bir genel vali aracılığıyla uygulanmasına dayanıyordu.

Bu planın önemli bir maddesi de “Kürt isyanını yönlendiren ve yönetenlerle yakınları, yandaşları ve aşiret reislerinden hükümetin doğuda kalmalarını uygun görmediği kişi, aile ve gruplar batıda hükümetinin göstereceği yerlerde iskân edileceklerdir.” Bu tam bir sürgün anlamına geliyordu. 1934 yılında yürürlüğe konan “Mecburi İskân Kanunu” ve sonrasındaki “Tunceli Kanunları” da bu sürgünlerin süreklilik kazanmasını sağlayacaklardı. Bu sürgünler aynı zamanda sistemli asimilasyon ve Dersim tertele politikasının tipik göstergelerinden biriydi.

Türkiye Cumhuriyet tarihinde kara, beyaz faşizminin Kürt halkına karşı geliştirdiği soykırım, katliam ve yok etme politikası, 2002 itibari ile renk değiştirerek yeşil faşizm olarak güncellendi. Bu Şark Islahat soykırım planın güncelde yeni yöntem ve üslupla sürdürülmesi oldu. Yeşil faşizm Kürt halkının inancını sömürerek, bundan yararlanarak, soykırım politikalarını yeni bir söylem ve uygulama ile yürüttü. İktidarın ilk yıllarında Kürt  inkarı, asimilasyon ve soykırım politikasında rengini muğlak tutmaya ve esas amacını gizlemeye özen gösterdi. Kürt karşıtlığında seleflerine rahmet okutacak düzeyde tehlikeli olan anlayış ve politikasını gizlemeyi başardı. İktidarda kurumlaştıkça esas amacını açık ortaya koymaya ve Kürt inkarını yüksek perdeden ifade etmeye ve soykırım politikalarını Şark Islahat planın güncel hali olarak yürürlüğe koydu.

Şark Islahat Planın günceldeki hali; Kürtlerin tüm kutsalları, kazanımları ve onurlarına saldırı olarak çok daha pervasız ve ahlaksızca yürütülmektedir. Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı hiç bir insani, hukuki olmayan tecrit ve işkence uygulanmaktadır. ‘Rojava’da Kürtler kazanmasın’ politikası karşılığında her şeyi satışa sunmuş bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Her gün Kürt halkının en değerli evlatlarının bulunduğu mezarlıklar bombalanmakta, belediyelerine, kurumlarına el konularak, kapatılarak vekilleri, siyasetçileri, seçilmişleri, yazı yazan ve gazetecilik yapan her Kürt tutuklanmakta, tahliye edip, hiç ara vermeden, tekrar tutuklatılmaktadır. Amed Spor’a var olma gerekçelerinden vaz geçmesi dayatılarak hakkı olan parayı bir şantaj aracı olarak kullanılmaktadır. Yine sürgünler, yerinden edinmeler, ana dile dönük yasaklar ve şehirler-köyler içindeki insanlarla birlikte yakılıp, yıkılmaktadır. Böylesi yüzlerce örnek verilebilir. Kısaca; varlığına, kimliğine, kişiliğine ve onuruna saldırılarak, Kürt halkı incitilmekte ve acıtılmaktadır. Düşman olmanın hukuku bile fazla görülmektedir.

Şart Islahat planın güncel hali olarak; yeni olağanüstü hal ve KHK’ler ile Kürtler zülüm cenderesine alınmaktadır. Katiller, çeteler ve soykırımcıları kollayan, hesap vermeyen bir yönetim mekanizması, yeni anayasa ile güvenceye alınmak istenmektedir. Kürtlerin yanında, yakınında kimsenin kalmaması için herkese ve her değere ahlaksızca saldırılmaktadır. 1924 Anayasanın ortaya çıkardığı soykırımın, bir benzeri ile Kürtler karşı karşıyadır. Kürtlerin HAYIR demesi; soykırıma, katliama, yasağa, tutuklanma ve dayatılan onursuzluğa tavırdır. Kürtler, yürürlükte olan 12 Eylül anayasasına da, Erdoğan diktatörlüğünü kurumsal hale getirecek yeni anayasa da HAYIR DİYORLAR. Kürtlerin farkı bu olacak. Ama bir başka farkı ise 1924 Ana yasa sürecinden çok daha örgütlü, güçlü ve mücadelecidirler.

Kürtlerin HAYIR’ı yeşil faşizm soykırım dalgasına karşı dalgakıran rolü oynayacaktır. Yeni Şark Islahat Planının ne anlama geldiğini bilerek, karşısında duracaklardır. Kürtler HAYIR demenin önemli ve gerekli bir tutum olacağını biliyorlar. Bu HAYIR her şey değil, ama çok şeydir. Kürtler topyekûn olarak yeşil faşizmin kurumlaşmasına müsaade etmeyecek ve tüm örgütlü gücü ile karşı duracak ve HAYIR diyeceklerdir.