ANALİZ

Referandum görüntüleri

Kürdistan’da boykot diyen sahtekarlara karşı uyanık olmak, onların bu biçimde Kürdistan’daki hayırı zayıflatarak AKP-MHP’nin evetini çoğaltmaya çalıştıklarını iyi görmek ve böylelerinin maskesini düşürmek gerekir.

AKP-MHP faşizminin hazırladığı anayasa değişikliği paketinin 16 Nisan günü halk oyuna sunulacağı artık kesinleşmiş bulunuyor. Yani Türkiye 16 Nisan’da referanduma gidiyor. Mevcut OHAL faşist rejimi koşullarında adil ve eşit bir seçim yapılamayacağını herkes biliyor. Faşist AKP-MHP ittifakının her türlü baskı, hile ve demagojiye başvuracağı daha şimdiden açıkça görülüyor. Ancak yine de toplumun önüne getirilen referandum önemlidir ve AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleyi geliştirmek ve faşizmden kurtulmak için bir fırsattır. Faşist diktatörlükten zarar gören farklı toplumsal kesimler süreci böyle anladıkları için referandumu önemsemekte ve şimdiden “AKP-MHP faşizmine hayır” kampanyasını örgütlemeye ve yürütmeye çalışmaktadır. 

Startı verilen referandum süreci Türkiye’de önemli bir tartışma ve siyasal hareketlilik başlatmış durumdadır. Sadece bu durum bile faşizme karşı mücadeleyi geliştirmek açısından önemlidir ve mutlaka değerlendirilmeyi gerektirir. Bu nedenle, yapılan her ne kadar sınırlı bir anayasa değişiklik paketinin oylanması olsa da, sonucu kesinlikle Türkiye’nin gidişatını belirleyecektir. Türkiye’nin bir faşist tek adam diktatörlüğü mü olacağını, yoksa özgürce yaşanılan demokratik bir sisteme mi kavuşacağını ortaya çıkartacaktır. Bu nedenle referandum görüntüleri üzerinde durmak ve referandum tartışmalarını yürütmek gereklidir. 16 Nisan referandumunda kimin tutumunun ne olduğunu ve niçin o tutumu takındığını değerlendirmek önemlidir.

Bilindiği gibi, yapılan bir referandumdur ve onunda evet ve hayır diye iki yüzü vardır. Dolayısıyla Türkiye siyaseti evet ve hayır ikilemi çerçevesinde yeniden yarılmaktadır. En kaba tanımlamayla, referandumu gündeme getiren AKP-MHP ittifakı evetçidir, onların dışında kalan ve onlara karşı olan bütün kesimler de ezici bir çoğunlukla hayırcıdır. Kaba bir bakışla evetçilerin çok homojen ve monoton, hayırcıların ise çok renkli ve akışkan olduğu görülmektedir. Şimdiki durumda genel planda görünen sonucun ise hayırcıların evetçilerden daha fazla olduğudur. Bu sonucu Tayyip Erdoğan’ın yaptırdığı anket de böyle göstermiş olacak ki, yurtdışı gezisine giderken yaptığı konuşmada Tayyip Erdoğan, “Eveti topluma daha fazla anlatmak gerekiyor” diyerek sonucu itiraf ve ifade etmek zorunda kalmıştır.

Mevcut haliyle evetçiler AKP ve MHP’dir. Daha doğrusu Tayyip Erdoğan yanlıları ile Devlet Bahçeli yanlılarıdır. Çünkü MHP içinde yarıdan fazla bir kesim ile AKP içinde yer alan çok önemli bir kesim hayır safında yer almaktadır. Mevcut haliyle 16 Nisan referandumunda AKP ile MHP’yi homojen bir yapıda değerlendirmek ve ifadelendirmek doğru değildir. 

Burada herhalde Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’nin referandumda neden evet dediğini uzun uzadıya anlatmak gerekli ve anlamlı olmaz. Mevcut haliyle Tayyip Erdoğan, deyimin tam anlamıyla binmiş bir alamete, gidiyor kıyamete durumundadır. Sonradan görme bir biçimde iktidarı ele geçirip gücü elde edince ne oldum delisi haline gelmiş ve kendini kaybetmiştir. Bu temelde egosu şişmiş ve tam bir diktatörlük heveslisi haline gelmiştir. Diğer yandan ise içte ve dışta büyük çoğunluk kendisine karşıdır ve her an iktidardan düşme korkusu yaşamaktadır. İktidardan düşünce de, iktidar nimeti olarak elde ettiği her şeyi kaybedeceğini bilmektedir. Bu duruma düşmemek için de iktidarın tüm iplerini elinde toplamış ve ortaya bir kişi diktatörlüğü çıkarmıştır. Şimdi yarattığı bu fiili tek kişi diktatörlüğüne söz konusu anayasa değişikliği ile hukuki kılıf geçirmek istemektedir. Bu temelde ölünceye kadar iktidardan düşmeyeceği ve olası bir düşme durumunda ise kendini savunabileceği bir sistem yaratmaya çalışmaktadır.

Devlet Bahçeli’ye gelince, onun gerekçesi ikidir. Birincisi, Tayyip Erdoğan gibi onun da iktidar sorunu vardır. Zira artan muhalefet karşısında MHP genel başkanlığından düşmenin eşiğine gelmiştir. Oysa parti başkanlığından düşmemek, ölünceye kadar parti başkanı olarak kalmak ve iktidardan da biraz pay kapmak istemektedir. İkincisi ise devletin bekasına bağlıdır ve kendisini TC’nin sahibi ve sorumlusu olarak görmektedir. Mevcut anayasa değişikliği olmazsa 12 Eylül faşist rejiminin tümden yıkılıp Türkiye’nin demokratikleşeceğinden korkmakta ve bunu engellemek için de 12 Eylül faşizminin restore edilip daha da güçlendirilmesini istemektedir. Anayasa değişikliği sürecinin önünü bunun için açmıştır ve bu amaçla da evet demektedir. Yani Devlet Bahçeli’ninki bir yönüyle çıkara bağlıdır, bir yönüyle de ideolojiktir. 

Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli yanlıları ise kurumlaşan Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarından pay kapabilmek veya yemlenebilmek için evet demektedirler. Eğer referandumda evet çıkarsa, o zaman Türkiye’deki faşist diktatörlük daha da güçlenecek, savaşçı ve soykırımcı çizgi daha aktif uygulanacaktır. Faşist terör ve katliamlar daha da artırılacak, sömürü daha da derinleşecektir. Kürt düşmanlığı, kadın katliamları, Aleviler üzerindeki baskı, dış ülkeleri işgal savaşları daha da çoğalacaktır. Evet sonucu temelinde Türkiye daha büyük bir felaketin içine yuvarlanacaktır. Bu gerçeği daha şimdiden herkesin bilmesi gerekir.

Hayır cephesine gelince, herkesin hayır deme gerekçesi farklı ve kendine göredir. Örneğin, AKP ve MHP içindeki hayırcılar parlamenter sistemden yana ve Erdoğan-Bahçeli ittifakına karşı oldukları için hayır demektedirler. BBP ve Saadet Partisi gibi güçler de yine parlamenter sistemden yana ve mevcut dışlanmışlıktan rahatsız oldukları için hayır demektedirler. Yine CHP, 1961 anayasasının getirdiği parlamenter sistemden yana olduğu için başkanlık sistemine hayır demektedir. HDP ve ÖDP gibi demokratik siyaset güçleri, sendikalar, sivil toplum örgütleri, barış ve demokrasi bloğu gibi güçler ise, faşizme karşı ve barışçıl demokratik oldukları için hayır demektedir. Kadın örgütleri faşizmin kadın katliamlarını durdurmak için, gençlik örgütleri daha özgür bir gelecek yaratmak için faşist diktatörlüğü hedefleyen başkanlık sitemine hayır demektedirler. Aleviler faşist baskıdan kurtulmak için, Kürtler soykırımdan kurtulup özgür olabilmek için faşizme hayır demektedirler.

Buraya kadar belirttiklerimizden ne çıkar? Doğru bulup kabul edersin veya doğru bulmaz reddedersin, ancak evetin de hayırın da bir anlamı ve anlaşılır bir izahı vardır. Fakat anlaşılmaz olan iki eğilim vardır ki, bu iki eğilimin özellikle hayır saflarından mutlaka atılması gerekir. Bunlardan birisi, referandumun meşru olmadığını söyleyip duran eğilimdir. Bu eğilim daha çok Türk toplumu içinde görülmektedir. Referandumun meşru olmadığı söylenerek güya faşizm eleştirilmekte ve devrimci tutum takınılmaktadır. Peki bu durumda ne yapmak gerekir? İşte burada susmakta ve böylece hayır cephesini zayıflatıp muğlaklaştırmaktadır. Aslında evete hizmet etmektedir. Bu nedenle, referandumun meşru olmadığını söyleyen, ama bunu hayır kampanyasıyla birleştirmeyen söz ve tutumlara karşı uyanık olmak ve bunları teşhir edip etkisizleştirmek gerekir.

İkincisi ise daha çok Kürdistan’da görülen ve kendisine Kürt diyen bazı kesimlerin dillendirdiği “Referandumu boykot” eğilimidir. Güya böylesi tutum sahipleri “Kendilerinin tarafsız olduğunu” iddia etmektedirler. Peki sormak gerekir: Cizre ve Sur yakılıp yıkılırken tarafsızlık olur mu? Kürt siyaseti zindanlara doldurulurken tarafsız olunur mu? Kürtlere her türlü hakaret ve haksızlık yapılırken, sokak ortasında Kürt insanları linç edilirken tarafsız olunur mu? Bunları daha fazla sıralamaya gerek yoktur. Çok açık ki, ortada tarafsızlık diye bir şey yoktur. Ya Kürt halkının varlığından, özgürlüğünden ve bu amaçla yürütülen direnişten yana olursun, ya da Kürt soykırımı ve katliamlarından yana olursun. Burada tarafsız olmak mümkün değildir. Tarafsızım demek, gizli ve utangaçça faşist-soykırımcı saldırıdan yana olmak demektir. Dolayısıyla 16 Nisan referandumunu boykot ediyorum demek, aslında gizli ve utangaç bir biçimde evet diyorum ve Kürt soykırımını onaylıyorum demektir. Bunun başka anlamı kesinlikle yoktur. AKP-MHP çizgisine açıktan evet diyemeyenler, çok sahtekarca bir yöntemle “Boykot ediyorum” diyerek halkı aldatmaya çalışmaktadır. Böylelerinin sandık başında evet diyeceğinden hiç kuşku duymamak gerekir. 

Bu nedenle, özellikle Kürdistan’da boykot diyen sahtekarlara karşı uyanık olmak, onların bu biçimde Kürdistan’daki hayırı zayıflatarak AKP-MHP’nin evetini çoğaltmaya çalıştıklarını iyi görmek ve böylelerinin maskesini düşürerek Kürdistan’da hayır kampanyasını açık ve etkili bir biçimde örgütleyip yürütmek gerekir. 

KAYNAK YENİ ÖZGÜR POLİTİKA