Türkiye’de basın devletin bir enstrümanı konumunda

Akademisyen Mehmet Rauf Kesici, Türkiye’de basının barış isteyen akademisyenlere karşı duruşunu eleştirerek basının devletin çizdiği sınırlar içinde kaldığını ve bir enstrüman olarak kullanıldığını söyledi.

Olağanüstü Hal kapsamında çıkan Kanun Hükmünde Kararnameler aracılığıyla binlerce akademisyen bulundukları üniversitelerden ihraç edildi. İhraç edilenlerin arasında Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi üyeleri de bulunuyor. Olanları kısaca hatırlayacak olursak; İnisiyatifin, 2016 Ocak ayında, Kürt illerinde yaşanan sokağa çıkma yasakları ve beraberinden başlayan katliamlara tepki amacıyla yayımladıkları ‘’Bu suça Ortak Olmayacağız’’ bildirisi ülke gündemine oturmuş, bildiri hem Türkiye kamuoyundan hem yurtdışından büyük destek görmüştü. Kısa zaman içerisinde AKP hükümetinin ve özellikle Cumhurbaşkanı’nın hedefi haline gelen akademisyenler hakkında soruşturma başlatılmış, bildiriyi düzenleyen ve imza atan akademisyenlerin kimisi tutuklanmış, bir çoğu ise çalıştıkları üniversitelerden ihraç edilmişti. Ocak 2017’de yayınlanan son KHK ile öğretim kurumlarından ihraç edilen akademisyenler arasında ‘’Bu suça Ortak Olmayacağız’’ imzacısı 39 kişi bulunuyor.

İhraç edilen akademisyenlerin bir kısmı çalışmalarını Avrupa’daki bazı üniversitelerde sürdürmeye çalışıyor. Bunlardan biri de çalıştığı Kocaeli Üniversitesi’nde 1 Eylül 2016 tarihli KHK ile ihraç edilen Doç. Dr. Mehmet Rauf Kesici. İhraç edildikten sonra Almanya’da bulunan Dusiburg-Essen Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışmaya başlayan Mehmet Rauf Kesici, Türkiye’den ayrılan; aydın, yazar, akademisyen, siyasetçi ve sendikacıların oluşturduğu ‘Savaşa ve Diktatörlüğe Karşı Avrupa Barış Formu’ koordinasyonunda da yer alıyor. Mehmet Rafu Kesici, ANF için sorularımızı yanıtladı.

‘İMZALADIĞIMIZ BİLDİRİ ‘TÜRKLÜK SÖZLEŞMESİ’NE UYMUYORDU’

Barış bildirisine niçin imzacı oldunuz? Sonrasında neler yaşandı?

Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi hem içeriği hem de zamanlaması bakımından Barış Ünlü’nün kavramsallaştırdığı ‘Türklük Sözleşmesi’ne uymayan bir girişimdi. Katliamcı devlete karşı Kürt halkının yanında olduğumuzu ve direnenler için onurlu bir barış istediğimizi ilan ediyordu. Ben bu yüzden imza attım.

İmzadan sonra egemenlerin hedefi olduk, cumhurbaşkanı hakaret etmeye çalıştı, gözaltına alındık, hakkımızda adli ve idari soruşturmalar açıldı, araştırmalarımız engellendi, önce idari görevlerimiz elimizden alındı ve en nihayetinde de işten atıldık. Bütün bu süreçte hem adli olarak hem de idari olarak hakkımızda somut bir suçlama yaratamadılar ve bu yüzden soruşturmaların sonucunu beklemeden KHK ile görevimizden ihraç ettiler.

Neden Avrupa’dasınız?  

Araştırmalarıma devam edebilmek için Avrupa’ya geldim. 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren, iki yıllık bir süre için, Dusiburg-Essen Üniversitesi’nde Philippe Schwartz bursuyla araştırmacı olarak çalışmaya başladım. iki yıl önce TÜBİTAK bursuyla İngiltere’de yaptığım Türkiyeli (Kürt, Türk, Kıbrıslı Türk) göçmenlerin emek piyasalarındaki durumunu araştıran çalışmanın, Almanya ayağını yapmak istiyorum. Ve diğer bir nedenim de, akademisyen olan eşim de burada yaşıyor.

Türkiye’den sizin gibi ayrılan veya ayrılmak zorunda bırakılan çok insan oldu. Avrupa ülkelerinin tutumuna ilişkin ne söylemek istersiniz?

Avrupa ülkelerinin Türkiye’deki faşizm koşullarını dikkate alarak hareket etmesi, bürokratik düzenlemeler yapması gerekir diye düşünüyorum. Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan insanlara, kendi rızalarıyla ayrılan insanlar ya da suçlu insanlar muamelesi yapılması doğru değildir.

Türkiye’ye uzun bir süre dönemeyeceğinizi düşünüyor musunuz?

Başkanlık referandumunda evet çıkarsa uzun bir süre dönebileceğimi düşünmüyorum.

BAĞIMSIZ AKADEMİLERLE FAALİYET YÜRÜTÜLECEK

Sizin gibi ülke dışına çıkmak zorunda kalan arkadaşınız çok mu? Bir araya gelebiliyor musunuz?

Benim gibi Barış İmzacısı olup yurtdışına çıkabilen akademisyen sayısı genel kitleye bakınca azdır. Bu insanların bir kısmı pasaport vb. problemlerden dolayı çıkamayan bir kısmı ise herhangi bir engel olmadığı halde çıkmayı tercih etmeyen, mücadeleye Türkiye’de kalarak devam etmek isteyen akademisyenlerdir. Hatta bu arkadaşlarımız Türkiye’de, benim gibi yurtdışına çıkmış akademisyenleri de kapsayan, bağımsız akademiler kurarak bilimsel faaliyetlerine devam etmenin yollarını yaratıyorlar şimdi. Bu akademilere örnek olarak, benim de içinde olduğum, 1 Eylül 2016 tarihli KHK ile Kocaeli Üniversitesi’nden ihraç edilen 19 bilim insanının kurduğu Kocaeli Dayanışma Akademisi’ni örnek verebilirim.

Türkiye basınında Avrupa’ya gelen akademisyenlere, gazetecilere yönelik sık sık olumsuz diyebileceğimiz haberler çıkıyor. Bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Kürt basını ve bir avuç bağımsız basın kuruluşunu tenzih ederek söylüyorum; Türkiye basını Türkiye’de egemenlerin ve devletin işlediği her tür suça ortak olmuş, evrensel değerleri ve gazetecilik ilkelerini ayaklar altına almış bir yapıdır. Genel olarak Kürt meselesi ve diğer can yakıcı konularla ilgili tutumu, özelde ise barış akademisyenlerine ilişkin duruşu devletin çizdiği sınırlar içinde kalan, yeri geldiğinde bu konularda bir enstrüman olarak kullanılan basından söz ediyoruz. Dolayısıyla devlet kendilerine böyle bir görev verirse Avrupa’ya gelen akademisyenleri karalamak için ellerinden geleni yaparlar.

‘ANAYASAL DEĞİŞİKLİĞİN MEŞRUİYETİ YOK’

Türkiye’deki siyasi atmosfere dair neler söylemek istersiniz? Anayasa değişikliği için 1. tur için bütün maddeler meclisten geçti. Gündemde referandum tartışmaları da var.

7 Haziran seçimleri sonrasında Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın çok daha önceden uyardığı üzere Türkiye’de darbe mekaniğinin harekete geçtiğini ve Kürdistan’daki savaş üzerinden de Türkiye’ye yayıldığını düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye’de darbeyi mevcut egemenler 7 Haziran seçimlerinden sonra seçim sonuçlarını tanımayarak ve başta Öcalan’ınkiler olmak üzere büyük çabalarla var edilen çatışmasızlık ve barış çabalarını ellerinin tersiyle iterek yani Rojava’yı da kapsayacak bir biçimde Kürdistan’da tekrar savaşa başlayarak gerçekleştirdi. 15 Temmuz’da ise egemenler arası bir çekişme yaşandı ancak mevcut darbeci yapı MHP ve CHP’nin de yardımlarıyla bunu kullanarak daha büyük bir tahkimat yapma olanağını ve fiili diktatörlüğü hukuksal çerçeve içine alma şansını olağanüstü hal rejimi yaratarak elde etti. Dolayısıyla bugün izlediğimiz anayasa değişikliği çabalarını meşruiyeti olmayan bir yapıyı hukuksal çerçeve içine alma girişimi olarak algılamalı ve her düzeyde karşı çıkmalıyız diye düşünüyorum.

Son olarak belirtmek istediğiniz bir nokta...?

Bu suça ortak olmayacağız bildirisine imza atmak politik ve kitlesel bir eylemdi. Bireysel mağduriyetler yaratmış olabilir ancak bunu bireysel mağduriyet hikayelerine indirgememek gerekir diye düşünüyorum.