GÖRÜNTÜLÜ

Şengal’deki ‘Esareti Kırmak’

Yönetmenliğini gazeteci Sami Solmaz’ın yaptığı ve Şengal katliamını anlatan “Esareti Kırmak” isimli belgesel beyaz perdeye taşınıyor.

Şengal’de DAİŞ’in elinden kurtulan Êzidî kadınların, çocukların, erkeklerin sığındığı kamplarda ve kasabalarda 7 ay boyunca çekim yapan yönetmen-gazeteci Sami Solmaz, Êzidilerin yaşadığı dramı, kendisine rehberlik eden Cemil Çeto’nun hikayesinden yola çıkarak anlatıyor.

Tanıklıklarını ve Şengal’in bulunduğu genel durumu ANF’ye anlatan Solmaz, Êzidî kadınların ve erkeklerin esaret içinde yaşamaktansa savaşmayı seçtiklerini söyledi. Solmaz, Êzidîlerin yaşadıkları onca şeye, aylarca, senelerce süren tecavüzlere, köle pazarlarında satılmalarına rağmen yeniden yaşamlarını kurduklarını vurguladı.

Belgesel fikri nasıl doğdu?

Aslında bu belgeseli yapmak aklımda yoktu. 2015’in Eylül ayında Güney Kürdistan’a DAİŞ’ten kaçan Êzidî kızları çekmeye gittim. İlk durağım Duhok’a bağlı Essian Êzidî kampıydı ve çok tesadüfi bir şekilde kamp müdürünün beni ilk yönlendirdiği çadırda 13 yaşında bir kız çocuğuyla röportaj yaptım. Röportaj sırasında o kızın ailesiyle tanıştım ve babası Cemil Çeto ile sonradan kardeş gibi olduk. Ben kampta kızları çekerken Şengal kurtuldu ve iki gün sonra Şengal’i çekmek istedim. Riskli bir bölge olduğu ve bir sürü Arap köyünden geçmek gerektiği için hiçbir şoför beni oraya götürmek istemiyor, gitmek için ikna ettiklerim ise benden 300-400 dolar para talep ediyordu. O kadar param yoktu. Düşün taşın, sonra ilk röportaj yaptığım 13 yaşındaki kızın babası Cemil’i aradım. Cemil zaten şofördü ve ona Şengal’e gitmek istediğimi söylediğimde hemen kabul etti. Sabah saat 05.00’te yola koyulduk. Cemil katliamdan tam 16 ay sonra ilk defa Şengal’e dönüyordu. Şengal’de daha bir sürü bölge mayın tuzaklarından, bombalardan temizlenmemişti. O yüzden yolda habire uyarılıyorduk. Yanıma daha sonra mayın uzmanı bir peşmerge komutanını verdiler. Şengal’de en son çatışmaların yoğun olduğu Çarşı’ya geldik. Cemil yanımdan bir dakika bile ayrılmıyordu. Deli gibi çekim yaparken bir anda kamerayı Cemil’e çevirdim ve bir şey söyle dedim. Cemil konuşmaya başladığı an Şengal katliamını anlatan bir belgesel çekme kararı aldım.

CEMİL ÇETO İLE BAŞLAYAN YOLCULUK…

Cemil Çeto katliama tanık olmuş muydu?

Katliam esnasında Cemil’in ailesinden 40 erkek öldürülmüş. Kardeşleri, amcaları, amcasının çocukları hepsi DAİŞ tarafından katledilirken, 27 kadın ve kız çocuğu kaçırılmış. Cemil ise bir gün önce şans eseri bir müşteriyi Duhok’a götürdüğü için katliamdan kurtuluyor. DAİŞ’in saldırdığı gece Duhok’ta kalıyor. Ertesi gün haberi alır almaz son sürat Şengal dağına giderek ilk etapta ailesinden kurtulanları alıp Duhok’a taşıyor, daha sonra kurtulan herkesi taşımaya başlıyor. Bu nedenle Cemil’in hikayesi üzerinden Şengal katliamını anlatmaya karar verdim. Çekim için bir yol haritası yaptım.

Şengal’de nerelerde çekim yapabildiniz?

Şengal’de birçok bölge DAİŞ’in kuşatması altında olduğu için kritik bölgelere giremedim. Bölge olarak Baadre, Essian, Şexan, Duhok, Zaxo, Şengal, Serdeşt ve cephelerde çekim yapıp katliamın boyutlarını anlatmaya çalıştım. Çekim 7 ay sürdü.

VAHŞET HİKAYELERİ

-Ne gibi hikayelerle karşılaştınız ?

Cemil ile kampları dolaştık. DAİŞ’in elinde 8 ay, 1 sene kalmış çocukların, tecavüze uğramış, köle pazarlarında satılmış kadın ve kız çocukların bulunduğu kampları dolaştık. Ben hiçbir soru sormuyorum, Cemil benim rehberim ve Cemil onlara anlattırıyor… Bir gün Zaxo yakınlarında Qadia isimli bir kampa gittik. Bir kız çocuğuyla röportaj yaptıktan sonra, kampın içinde detay çekimler yaparken bir adam geldi, “Benim anlatacak şeylerim var, dinler misiniz?” dedi ve anlatmaya başladı. Adam Khalef Hali isimli Êzidîlerin çok ünlü bir dengbêjiymiş. Hali bize Êzidîlerin maruz bırakıldığı 74. soykırımın tarihini ve kendi başına gelenleri anlattı. Çok etkilendim. Sonra döndüm, ondan bana bir klam söylemesini istedim. Adam o an Şengal üzerine bir klam söylemeye başladı ve söylediği o klam da belgeselin müziği oldu. Özellikle kadınları çekerken, öyle hikayeler duydum ki… Mesela bir genç kızla karşılaştım, ancak delirmiş olduğu için benimle konuşamadı. Başından geçenleri annesi anlattı. Bu genç kız 17-18 yaşlarındaydı. Köylerine gelen DAİŞ çeteleri, erkeklerin hepsini öldürerek, köydeki tüm kadınlara ve kız çocuklarına bir ay boyunca sabahtan akşama kadar tecavüz etmişler. Bir ay sonra bu genç kız kaçmaya karar vermiş. Kız cüsseli, kuvvetli bir kız. Kaçarken keskin nişancı bunu görüyor ve tek bir mermi atıyor. Bu mermi kafasını sıyırıp geçiyor, kız düşüyor. 5-10 dakika sonra kız tekrar kalkıyor ve tekrar koşmaya başlıyor, keskin nişancı yine silahını ateşliyor, bu kez mermi vücuduna giriyor. Kız düşüyor ve 5-10 dakika sonra tekrar kalkıyor. Kız çok kuvvetli bir kız. Tekrar koşmaya başlayınca bu sefer kızı arabayla gelip yakalıyorlar ve kafasını taş ile eziyorlar. Öldü diye bırakıyorlar. Hava kararana kadar ailesi dahil kimse yanına yanaşamıyor. Hava karardıktan sonra annesi gidiyor onu yoklamaya ve hala yaşadığını fark ediyor. Ufak tefek bir kadın olan annesi kızını sırtına alıp Musul’a kadar hastaneye taşıyor. Ama kız delirmiş oluyor.

Bir genç kadın ise 21 yaşında, yine başka bir köyde kocasını ve erkekleri öldürüyorlar ve akşama kadar kadına tecavüz ediyorlar. Kadının 1 yaşında bir oğlu var ve çocuk ağlıyor, DAİŞ’çilerden biri çocuğu alıp götürüyor. Akşama kadar kadına tecavüz ettikten sonra üzerinde et olan bir kepçe pilav getirip, döverek yediriyorlar. Yemekten sonra kadına dönüp, “Oğlunun eti lezzetli miydi?” diye soruyorlar. Böyle bir sürü hikaye… En son çektiğim bir hikaye var, zaten filmi de o hikayeyle bitiriyorum. Bir adam ailesinden 11 kişiyi kurtarıyor ve Türkiye’ye geçiriyor. Daha sonra Avrupa’ya gitmek isterken bu 11 kişi Ege denizinde boğuluyor.

Çocuklar ne anlatıyor?

Evet. 5 ile 12 yaş arası yaklaşık 10 çocukla konuştum. Bu çocuklar 8 ay DAİŞ’in elinde kalmışlar. Mesela bir çocuk konuşurken direk senin gözüne bakamıyordu. Gözleri sabit bir yere kilitleniyor, bir noktaya bakıyordu. Sonra öğreniyoruz ki o çocuğa zorla silah sıktırmışlar ve bir sürü Êzidîyi öldürtmüşler. 24 saat kulaklıkla Kuran dinletmişler, zorla namaz kılmayı öğretmişler.

TÜRKİYE’DE YARALI ÊZİDÎLER TEDAVİ EDİLMEDİ

Türkiye’ye sığınmış ailelerle konuşabildiniz mi?

Hayır, ancak bu belgesel çekimleri esnasında öğrendiğim ilginç bir hikaye var. Katliamdan sonra Almanya’ya iltica etmiş yaşlı bir Êzidî adamın hikayesi. Essian köyünde yaşayan ailesini buldum. DAİŞ bunların köylerini bastığı zaman, 80 erkeği kurşuna diziyorlar ve açtıkları bir çukura hepsini atıp üzerlerini toprak ve taşlarla örtüp gidiyorlar. Söz ettiğim yaşlı adam o kadar ölü içerisinden iki oğlu ile birlikte yaralı kurtuluyor. Taş ve toprağın altından yaralı bir şekilde çıkıp, yürüyerek Suriye üzerinden Türkiye’ye giriş yapıyorlar, ancak Türkiye bunları tedavi etmiyor.

Nasıl tedavi etmiyor?

Tedavi etmiyor işte. Sonra bir şekilde Türkiye’deki akrabalarını bulup babalarını, yani yaşlı adamı kaçak yollardan Almanya’ya gönderiyorlar, sonra iki kardeş tekrar Essian köyüne dönüp ailelerini buluyorlar. Sonuçta Türkiye Kürdistan’ındaki Êzidîlere HDP belediyelerinden ve Kürt halkından başka yardım eden yok. HDP belediyeleri tarafından kurulan Êzidî kamplarında Êzidîler yaşam buluyor, devletin kampında değil. Antep’te, Hatay’da Suriyeliler için yüzlerce devlet kampı olmasına rağmen, Êzidîlere dair devletin açtığı tek bir kamp yok.

Siz bu durumu neye bağlıyorsunuz?

Kürt ve Êzidî olmalarına bağlıyorum. Müslüman değiller. Bu bir devlet politikası. Sonuçta Suriye’deki Şiiler de onların umurunda değil. Onların yardım eli uzatması için Sünni olmaları lazım. Sünni olmayanlara karşı davranışları bu devletin.

ÊZİDÎLER ARTIK ARAPLARLA İÇ İÇE YAŞAMAK İSTEMİYORLAR

Şengal’in genel durumuna dönersek, nasıl bir Şengal’le karşılaştınız? Yerleşim yerlerinde kimse kalmış mıydı?

Yok, kimse kalmamıştı sadece PKK ile peşmerge vardı. Bir tane sağlam bina yoktu. Berlin gibiydi. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya nasıl yıkıldıysa aynıydı, hatta daha da beterdi çünkü Şengal’de sağlam tek bir bina dahi kalmamıştı. Şu anda yıkıntıları temizliyorlar. Orada insanın yaşaması şu anda imkansız. Şengal kurtarıldı, ancak Koço, Tilazer, Girzeruk, Tilverad gibi Şengal’deki köyler hepsi şu anda DAİŞ’in kuşatması altında. Büyük bir ihtimalle Ekim’den sonra oralar da kurtarılacak.

Êzidîler tekrar topraklarına dönmeyi umut ediyor mu?

Kamplarda konuştuğum insanlardan hiçbiri Şengal’e geri dönmeyecek. Çok korkuyorlar ve asla Araplara yakın olmak, onlarla iç içe olmak istemiyorlar. Çünkü Şengal’deki birçok Arapta şöyle bir algı var ve bunu açıkça dile getiriyorlar: “Bir Kürt’ü öldürmek, on Yahudi’yi öldürmekten daha sevaptır.” Bu algı sadece Êzidîler için değil, tüm Kürtler için geçerli. Êzidîler zaten daha da ötekileştirilmiş dinsel bir azınlık, o yüzden Êzidîleri öldürmek çok daha kolay.

ÊZİDÎLERE YÖNELİK EN UFAK BİR BASKI ARTIK AFFEDİLMİYOR

Nereye gitmek istiyorlar?

Avrupa’ya giden çok sayıda Êzidî olduğu gibi, Kürdistan’ı terk etmeyen çok sayıda Êzidî de var. Kürdistan’ı terk etmeyen Êzidîler Şexan, Baadre gibi Êzidîlerin yoğun olarak yaşadığı kent ve kasabalara sığınıp, yaşıyorlar. Eskiden Başur Kürdistan’ında olsun, Bakur Kürdistan’ında olsun, Sünni Kürtlerin de Êzidîlere yönelik bakış açısı iyi değildi, ancak ne zaman ki Şengal’deki 74. soykırım meydana geldi, bu algı tüm Kürtler için değişti. Bu algı biraz da otoritelerin sayesinde değişti. Nasıl değişti? Hem Kandil’in hem de Mesut Barzani’nin söylemleriyle değişti. Êzidîlere yapılacak en ufak bir baskı ne PKK ne de KDP tarafından affediliyor.

Êzidîler Dünya tarafından yalnız bırakıldıklarını düşünüyorlar mı?

Herkes tarafından yalnız bırakıldıklarını düşünüyorlar. Çünkü tarih boyunca yalnız bırakıldılar. Şimdi herkes 74. soykırımla olayın yeni yeni farkına varıyor, ancak 73. soykırımı kimse bilmiyor. 73. soykırım ne zaman yapıldı biliyor musun? 73. soykırım 1913 yılında, Osmanlı tarafından yapıldı. Yani Ermeni soykırımından iki yıl önce. Kimse bundan bahsetmiyor mesela ve tarih boyunca aynı şekilde 74 soykırım yaşamış bu insanlar. O yüzden 74. soykırım sonrası artık hem PKK hem KDP tarafında kendi milislerini, kendi savaşçılarını oluşturdular. Önceden tarihte Êzidî savaşçı yoktur, çünkü barışçıl bir toplumdur. Ama bu 74. soykırımdan sonra özellikle PKK safında kendi örgütlenmelerini kurdular. KDP içinde de ayrıca özel birlikler oluşturdular. Onun dışında da hiçbir gruba bağlı olmayan kendi milislerini de kurdular.

ESARET İÇİNDE YAŞAMAKTANSA SAVAŞMAYI SEÇTİLER

Êzidîler esareti kırabildi mi?

Bütün yaşadıkları o vahşete rağmen DAİŞ’in hala elinden kaçan ve kaçmaya çalışan bir sürü kadın, genç kız, çocuk var. Yaşadıkları onca şeye, aylarca, senelerce süren tecavüzlere, köle pazarlarında satılmalarına rağmen yeniden yaşamlarını kuruyorlar. Yıllarca tecavüze uğramış bir kadın utanır veya başka bir ruh hali içinde olur, ancak Êzidî kadınları artık öyle değil. Mesela üç Êzidî kızkardeş var. DAİŞ’in elinden kurtulduktan hemen sonra savaşmak için PKK saflarına katıldılar ve savaşçı oldular. Yani esaret içinde yaşamaktansa savaşmayı seçtiler.

DAİŞ KLOR GAZI KULLANIYOR

Çekimler sırasında hiç tehlike atlattınız mı?

 Şengal’in 8 kilometre uzağında, yıkıntıların olduğu bölgeye toplam 7 kez gittim. İkinci gidişimde Cemil’in köyü Tilazer’e iki kilometre uzaklığındaki cepheye kadar gittik. Cemil bana amcasının evini, köyünü gösterdi. Ben ise deli gibi çekim yapıyordum. Öyle bir kaptırmışım ki kendimi peşmergelerden biri geldi kolumdan tuttu ve zorla sığınağa sokmaya çalıştı. Önce anlamadım ve adamı iteledim, tam o sırada kafamın bir metre yukarısından bir havan topu mermisi geçti. Meğerse peşmerge dürbünle atılan havan topunu fark etmiş. Daha sonra Şengal’e dönerken, üzerimize klor gazı attılar. Yarım saat etkilendik ve oradan hemen çıktık. Yarım saat etkilenmiş olmama rağmen, 20 saat baygın yatmışım.

Klor gazını DAİŞ mi attı?

Evet, aramızda yaklaşık 3 kilometre vardı ve daha sonra anlatımlardan şunu anladım, bu adamların bu kadar hızlı bir şekilde yayılabilmelerinin en büyük sebebi attıkları bu klor gazıymış. İşgal edecekleri yerlere önce klor gazı atıyorlar, herkesi bayıltıp öyle giriyorlar.

Katliam gecesi öyle mi yapmışlar?

Aynen öyle. Bu taktik sadece Şengal ile sınırlı değil, gittikleri her yerde aynı yöntemi uygulamışlar.

Klor gazının nasıl bir etkisi var?

Kokusu yok, birden bayılıyorsun.

Belgesel ne zaman vizyona girecek?

Şu anda montajını yapıyorum, yaklaşık 1 ay sonra bitecek ve tüm festivallere gönderilecek.

...