‘Günahsız çocuğumun hikayesi’

Minbicli Sebiha Ana, DAİŞ çetelerinin işgali süresince, 13 yaşındaki çocuğu Ahmet’in katledildiğini söyledi…

DAİŞ’in barbar, vahşi, insanlık dışı bir yapı olduğu birçok kesim, güç ve yapı tarafından söylendi. DAİŞ’de diri diri insan yakmaları, uçurumlardan aşığa attığı, kesip direklere astığı insan kafaları görüntüleriyle bu gerçeğini insanlığa gösteriyor ve gittiği her yerde arkasında bir enkaz bırakıyor. Enkaz sadece yakılıp, yıkılan evler, arabalar, köy, kasaba ve şehirler değil, insan ruhu, yüreğinde de bırakıyor…

DAİŞ’in uzun bir süre işgal ettiği Minbic’de de çok derin yaralar var. Yaklaşık dört aydır çetelerden temizlenen kentte yaşayan insanlar, hala yaşadığı acıları anlatmaya korkuyor.

Yüreklerinde ve ruhlarında derin yaralar almış olanlar ise her yerde acılarını haykırıyor. Acılarını her yerde haykıranlardan birisi de Minbicli Sebiha Mustafa isimli ana.

Ben de Sebiha ananın acısını dinlemek ve paylaşmak için kapısını çaldım…

Küçük kızı Ayşe ve oğlu Enes evde olmasına rağmen, kapıyı bize Sebiha ana açtı. Mavi bir erkek parkası giymiş olan Sebiha ananın acısı bedeninin her yerinden okunuyor. En çok da gözleri çukura kaçmış olan yüzünden…

Bizi oturma odasına alan Sebiha ana, sobanın yanında oturmamız için de bize yer gösterdi. Sobanın üzerinde öğle yemeği olduğu anlaşılan bir tencere duruyordu. Karşımıza geçip oturan Sebiha Ana, beni getirenlere dönerek Arapça bir şeyler söyledi. Çünkü onları tanıyordu. Sonra gözlerinden yaşlar akarken, sessizce bir süre bana baktı…

Henüz bitmemiş sigarasını tazelemek için de paketinden bir sigara çıkarttı yanan sigaranın ateşi ile yaktı, mendiliyle gözlerini sildi. Küçük kızına kahve yapmasını söyledi. Bu durumda bile bize kahve ikram etmeyi ihmal etmemiş olması düşündürdü beni. Kahvelerimizden birer yudum aldıktan sonra Sebiha ana, üç katlı Minbic otelinden atılarak katledilen 13 yaşındaki oğlu Mehmet’in hikayesini anlatmaya başladı.

50 yaşındaki Minbicli Sebiha Mustafa’nın 4’ü kız, ikisi erkek altı çocuğu var. Kızlarının üçü evli, oğlu Enes ve kızı Ayşe ve en küçük çocuğu 13 yaşındaki Mehmet ile Halep yolu üzerindeki evinde yaşıyor. DAİŞ çeteleri Minbic’i işgal ettikten sonra Sebiha ananın hayatında geçim, yoksulluk sıkıntısı üzerine yüreğini yakan bir acı ekleniyor. DAİŞ çeteleri, Sebiha ananın en küçük çocuğu olan 13 yaşındaki Mehmet’i zindana attıktan sonra 3 katlı Minbic otelinden atarak, katlediyor.

ELLERİNİ HAVAYA KALDIRIP, BEDDUA EDEREK BAŞLADI KONUŞMASINA

Ellerini havaya kaldıran Sebiha ana, “Tanrı nasıl onlar yüreğimi yaktılarsa onlarınkini de on kat daha beter yaksın.

Cenazeleri toprağın altına gömülmesin onların. Sokaklarda kalsın kedi köpekler yesin” bedduasıyla söze başladı. “Benim günahsız oğlum Mehmet’in hikayesi” dediği başından geçen olayı anlatmaya başladı:

“Pazar günü akşamüzeri yavrum işten geldi. ‘Yemek var mı, yaptın mı, hangi yemeği yaptın ana’ dedi.

Ben de ‘Yemek yaptım, sana bir tabak kaldırıp dolaba koydum’ dedim.

Aldığı ekmeğin içine dolma ve sarmaları koyarak, kapıdan çıkarken, ‘Nereye gideceksin oğlum’ dedim. ‘Çalıştığım yere ana’ dedi ve çıkıp gitti.

Kapı komşum kadın yanımda oturuyordu. Birkaç dakika geçmeden kapı çalındı. Kapıyı çalan küçük yaşta bir DAİŞ’liydi. ‘Oğlun Mehmet evde mi onu istiyoruz’ dedi. ‘Evde yok yeni çıktı’ dedim. ‘Yalan söylüyorsun’ dedi. ‘Bu yaşımda yalan söylemem’ dedim. Bir şey söylemediler ama bana da inanmadılar. Evi, sokağımızı, hatta bazı komşularımızın evlerini aramaya başladılar. Bir şey bulamayınca çekip gittiler.

Onlar kapıdan çıkıp daha sokakta kaybolmadan oğlum Enes içeri girdi. ‘Ana dükkan sahibi kirasını istiyor. Parayı ver kirasını verelim’ dedi. Enes’e DAİŞ’liler gelip Mehmet’i sordular diyecektim ki Mehmet de içeri girdi. Enes ile konuşmayı bırakıp ‘oğlum, yavrum’ diyerek Mehmet’e döndüm, ‘sen ne yapmışsın DAİŞ seni arıyor’ diye sordum. Mehmet yemin ederek ‘ana hiçbir şey yapmamışım’ dedi. Meğer, Mehmet’in yanında çalıştığı işyerinin ondan iki yaş küçük oğlu, ‘Mehmet bana tecavüz etti’ diye şikayet etmiş.

YAVRUMU ALIP GİTTİLER…

Hava karardı. Gece oldu. Bir daha geldiler ve Mehmet’i alıp gittiler. Üç hafta bekledik. Bugün, yarın çıkacak diye bekliyoruz. Diğer yandan da o zalimlerden birçok kişinin kapısını ‘oğlumu görmek istiyorum’ diye çaldım. Yaklaşık bir ay sonra bir Çarşamba günü izin verdiler. Beni çağırıp ‘gel seni oğlunla görüştürelim’ dediler. Zindan olarak kullandıkları yere gittim. Beni küçük bir odaya aldılar. ‘Mehmet nerede, oğlum nerede’ dedim. ‘Mehmet namaz kılıyor biraz sonra gelir’ dediler. Namazdan sonra geldi. Boynuma atladı. Hiç bırakmak istememecesine boynuma sarıldı. Diğer yandan da hüngür hüngür ağlıyordu. ‘Ağlama oğlum suçun yok, korkma sana karışmazlar. Bak oruç ayıdır ve suçsuzsun Emir seni af eder’ diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım. Çocuk tir tir titriyordu. Meğer bir cellat gelmiş tam arkamda Mehmet’in göreceği şekilde kapının ortasında durmuş. Çocuk bunu görünce zangır zangır titriyor ve hıçkırıklara boğuluyordu. Dönüp baktığımda karşımda bir cellat görüyorum hissine kapıldım. Saçı, sakalı birbirine karışmış, ağzından salyalar akıyordu, pis pis sırıtıyordu. Çok fazla insana benzediği de söylenemez. Çekik gözlü biriydi. Her yeri ve her şeyi pislik içindeydi. Meğer çocuk bu celladı görünce titreyip ağlıyor. Çocuğa ne söylemişti, ne yapmıştı bilmiyorum.

Eve döndüğümde babası ile Enes bana ‘Mehmet nasıl, ne yapıyor’ diye sordu. ‘Bu çocuk hiçbir şeyde yapmamış olsa o pis celladın korkusunda ölecek’ diye onları cevapladım.

PATRONUNUN YANINA GİTTİK

Mehmet’imi şikayet eden çocuğun babasına gittik. ‘Oğlunuz Mehmet’in onu iğfal ettiğini söylemiş, Mehmet de bir şey yapmadım diyor. Doktora götürüp muayene edelim, gerçek açığa çıksın’ dedik, defalarca söyledik.

Babası ‘evde değil dayısının evinde’ dedi bize. Daha sonra da gidip DAİŞ’e ‘bu aile çocuğumuzu doktora götürüp muayene edelim diyor’ diye bizi ihbar etti.

İhbardan sonra DAİŞ evimizi bir kez daha bastı. ‘Bize inanmıyor musunuz, gitmiş çocuğu doktora götürüp muayene edelim demişsiniz’ dediler.

‘CELLATLAR, KATİLLER BİR DAHA KAPIDA GÖRÜNDÜ’

Yeniden kapımıza gelişlerinin üzerinden üç hafta geçti.

Cuma günü eşim yine çarşıya gitmişti. Kapı çalındı. Mehmet’ten bir yaş büyük kızım kapıyı açınca ‘ana yine DAİŞ’liler geldi’ dedi. Kapıya gittim. Onların görünce nedense tüm bedenim titremeye başladı. Çünkü sabahtan itibaren içimde kötü bir his vardı, saklamaya çalıştım ama başaramadım. ‘Buyurun ne istiyorsunuz’ dedim. ‘Mehmet’in babasını istiyoruz’ dediler. ‘Babasından ne istiyorsunuz’ dedim. ‘Mehmet’i bırakacağız babasının imzalaması lazım’ dediler. Büyük bir sevinçle ‘ben imzalayayım’ dedim. ‘Hayır kadın olduğun için senin imzan olmaz’ dedi.

Mehmet’i bırakacağız dedikleri için sevince boğuldum. Elim ayağım birbirine dolandı. Ne yapacağımı bilemedim. Kanatlanıp uçacaktım. Oğlumu bırakacaklar diye söylenmeye başladım kendi kendime. Babasını bulup hemen onlarla göndereyim diyordum.

Bir saat geçmeden Enes geldi. ‘Enes kardeşin nerede’ dedim. Bana cevap vermedi. Sesimi yükselterek ‘Enes oğlum, kardeşim nerede’ diye sordum. İşte o an Enes saçlarını çekiştirip başına vurmaya başladı.

‘Ne oldu oğlum’ dedim. ‘Ana kardeşimi idam ettiler’ dedi. ‘Peki oğlum cenazemiz nerede’ dedim. ‘İkindi vakti bize verecekler’ der demez bayıldı. Ben de donup kaldım. Ne ağlayabiliyorum, ne hareket edebiliyorum. Gözlerim bir noktaya takılı kalmış öyle duruyorum. Akrabalarımız gidip çarşıdan babasını getirdi. Babası onların merkezine doğru gitti. Babası gelince kendime geldim. ‘Ben de geleceğim’ dedim bırakmadı.

Körpecik yavrum, Mehmet’imi binadan atıp küçücük bedenini parçaladıktan sonra idam kararını veren ‘Şeriat’ mahkemesi başkanları bu kararın yanlış olduğunu, bu çocuğun suçsuz olduğunu söylüyor. Onun için cenazeyi adını Ayşe Hastanesi olarak değiştirdikleri Vatani Hastanesine kaldırıyorlar. Orada yıkayıp kefenlemişler. İkindi namazından sonra cenazemizi bize verdiler. Namazını kılıp kaldırdık. Bu günahsız oğlumun hikayesidir.

‘DÜNYA DUYSUN YÜREĞİMDEKİ BU ACIYI, ZULMÜ’

O gün bu gündür gözüme uyku girmedi. Her kapı çalındığında kapıya koşuyorum. Mehmet’in belki çıkıp gelir diye hayal kuruyorum.

Oğlumun hikayesi budur. Yanıma kim gelirse gelsin anlatıyorum. Herkes bu zulmü bilsin istiyorum. Bundan sonra da kim gelirse de anlatacağım. Yanlış bile olsa bir çocuktu. Hapis var, ıslah etme var. Binadan atarak öldürmek hangi kitapta yazar. Hangi çağda görülmüş. Ama onlar bunu yaptılar. Günahsız, zavallı oğlumu o binadan atıp küçücük bedenini parçaladılar. Bütün dünya yüreğimi nasıl parçaladıklarını bilsin istiyorum. Yüreğimde, ruhumda açtıkları yaraları yaraları bilsin istiyorum.”

Ana acılı yüreğiyle küçük oğlu Mehmet’in hikayesini anlatırken elinden sigarası düşmedi. Bir paket bitti ikincisine başladı. Bizi kapıdan uğurlarken Mehmet’imin hikayesini herkese ulaştırın ne olur dedi. Sebiha ananın bize son sözü bu oldu…