DİZİ I

‘Şengal Kürtlerin onurudur’

2014 yılı Şengal Katliamı şahsında acı da olsa Kürt tarihinde önemli bir netleşme yılıydı. 2001 sonrası Kürtler arası yeni bir savaş Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK’nin büyük çabalarıyla önlenmişti...

Kendilerine “Roj Peşmergesi” olarak tanımlayan KDP ve Türk devletine bağlı çeteler 3 Mart günü Şengal’in Xanesor ilçesine saldırdığında akıllara ilk olarak KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun “Şengal Kürtlerin onurudur. Şengal özgürleştirilmeden hiçbir Kürt onurdan söz edemez. Ne pahasına olursa olsun Şengal’i özgürleştireceğiz” sözleri geliyordu.

Karasu’nun bu sözleri aslında günümüzde de geçerli: Şengal Kürtlerin onurudur!

Şengal DAİŞ işgali sürecinde nasıl ki onurlu Kürt ve ihanetçi, işbirlikçi Kürdün farkını gözler önüne serdiyse 3 yıllık süreç ardından yeniden Kürdün netleştiği alan konumuna geldi.

2-3 Mart günü Şengal’de yaşananlar sürpriz miydi? Hayır.

Şengal Katliamını, öncesi ve sonrası süreci iyi izleyenler PKK’nin Kürtler arası bir savaşın yeniden yaşanmaması için gösterdiği tüm çabalara rağmen böylesi bir sürecin gelip çatacağından kaygı duyuyorlardı.

Tüm süreçler boyunca PKK her ne kadar Türk devleti patentli bir Kürt kavgasının yaşanmaması için her türlü politik yaklaşımı geliştirse de KDP’yi iyi takip edenler açısından böylesi bir sürecin kaçınılmaz olacağı aşikardı. PKK’nin çabaları bu süreci biraz geciktirse de Türk devletine göbekten bağlı KDP’nin her alanda sıkışan Erdoğan’ı stratejik bir alan olan Şengal, Kandil, hatta Maxmur’a saldırı üzerinde nefes borusu olmaya çalışacağını tahmin ediyorduk.

12 BİN KİŞİSİYLE KDP TERK ETTİ, 9 KİŞİYLE PKK KORUDU

2014 yılı Şengal Katliamı şahsında acı da olsa Kürt tarihinde önemli bir netleşme yılıydı. 2001 sonrası Kürtler arası yeni bir savaş Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK’nin büyük çabalarıyla önlenmişti. Kürt halkının ulusal birlik yönünde özlemine cevap olmaya çalışan PKK’ye rağmen KDP bu umuda en büyük darbesini Türk devletiyle ortak bir konsept dahilinde Şengal’i DAİŞ’e teslim etmesiyle vurdu.

Şengal’de 12 bin kişilik peşmerge gücü tek bir kurşun atmadan KDP tarafından geri çekilince, 10 binlerce Êzidî DAİŞ tarafından katledildi. Binlerce Êzidî kadın DAİŞ tarafından kaçırılarak köle olarak satıldı. Katliam esnasında Şengal’de olan 9 gerilla ise örgütledikleri bir grup Êzidî ile 100 binlerce Êzidî’nin dağa kaçarak kurtulmasını sağladı.

MUSUL’UN DÜŞMESİ SONRASI

Musul düştüğünde Maxmur Kampı’ndaydık. Musul’un bir gece de hiçbir direniş olmadan düşmesi hem Maxmur halkında hem de Şengal’deki Êzidî halkında büyük bir endişe yaratmıştı. Süreç içerisinde DAİŞ’in Maxmur ve Şengal’e saldırması kaygıları artıyordu. Maxmur Kampı’nın sınır hattının güvenliğini Irak ordusuna bağlı güçler ve KDP peşmergeleri, Şengal Kampı’nın güvenliğini 12 bin kişilik bir KDP peşmerge gücü sağlıyordu.

Bu konuda Maxmur ve Şengal’de çeşitli tartışmalar vardı. KDP gerçeğini iyi tanıyan Maxmurluların büyük bölümü KDP’nin kendilerini ve Êzidîleri savunmayacağını düşünüyordu. Kimileriyse “Maxmur ve Şengal’i de korumazsa KDP artık Kürtlerin gözünde biter. Bu nedenle de olsa Şengal ve Maxmur’u savunurlar” diyorlardı. Ama DAİŞ’in Musul’dan sonra Irak’ta ilerleyişi Telafer ve Kerkük’ün bir bölümünü alması kaygıları iyice artırmıştı. Maxmur’da birebir gözlemlediğimiz Maxmurlu milislerin ve Maxmur halkının kendilerini korumak için tüm silahlanma çabalarına KDP tarafından engel konuluyordu.

Telafer’den gelen Türkmenlere kapılarını açan Êzidîlerin de kaygıları giderek artıyordu. KCK Yürütme Konseyi ve Halk Savunma Güçleri komutanlığı yaptıkları açıklamalarda Şengal, Maxmur ve Güney Kürdistan için kaygı duyduklarını ve buraların savunmasında aktif rol almaya hazır olduklarını beyan ediyorlardı.

Daha sonrasında o süreçte PKK yönetiminin KDP ve Güney Kürdistan Yönetimiyle Maxmur, Şengal ve Kerkük’ün savunması için bir dizi görüşme gerçekleştirdiğini ve bunların sonuçsuz kaldığını öğrendik. Görüşmelerin sonuçsuz kalmasına rağmen Maxmur’a ulaşan 5 PKK gerillası Maxmur’da milis güçlerini taburlar düzeyinde örgütlerken, Şengal’e giden 12 PKK gerillasından 3’ü KDP tarafından tutuklanıyordu. Diğer 9 gerilla ise daha sonra Şengal halkından da dinlediğimiz gibi Şengal halkını kendi savunmasını yapacak düzeye getirebilmek için geceleri KDP’den gizli çalışma yürütüyorlardı.

PKK’nin tüm çağrılarına diplomatik olarak ret cevabı veren ve gerillaların alanı korumak için geçme çabalarına ise baskı, tutuklama gibi uygulamalarla engel olmaya çalışan KDP basını da harıl harıl PKK ve Rojava’nın anti-propagandasını yapıyordu.

BAAS News, KDP ve MİT ortaklığıyla kurulan RUDAW sanki tehlike DAİŞ değil de PKK ve ROJAVA Devrimi’ymiş gibi bir algı propagandası başlatmıştı. KDP ve Türk devletinin kontra basınına “PKK’nin Sincar (Şengal) Dağı’nı yeni bir Kandil’e dönüştürmeye çalıştığı” haberleri servis ediliyordu.

 VE KDP ŞENGAL VE MAXMUR’U DAİŞ’E DEVRETTİ

Bu süreçte adeta bağıra çağıra geldi Şengal Katliamı. DAİŞ’in Şengal’i işgal hareketini başlattığı 3 Ağustos’tan bir süre öncesinde Şengal’e top atışları yaşandı, Şengal’de keşif yapmaya çalışan DAİŞ’lilerin KDP güçleri tarafından yakalandığı haberi geçti. Yine DAİŞ Şengali işgal edeceğini beyan ediyordu. Ama 3 Ağustos günü DAİŞ işgali karşısında KDP Şengal’deki 12 bin peşmergesini bir talimatla çekerek Êzidîleri 73. Fermanla yüz yüze bıraktı. Katliamdan sonra gerek Güney Kürdistan’da gerekse Rojava’da konuştuğumuz birçok Êzidî büyük bir öfkeyle, KDP’nin kendilerini korumak için söz vermiş olmasına karşın kendilerini DAİŞ’e teslim ettiğini açıkça ifade ediyordu.

Özgür basın çalışanı Berfin Hezil kameramanlarıyla birlikte peşmergelerin Şengal’i nasıl bırakıp kaçtıklarını tüm dünyaya gösterdi. Bu haberi yaptığı için arkadaşımız Berfin Hezil’in KDP tarafından Hewler’e girmesi yasaklandı ve bu yasak günümüzde de sürüyor.

DAİŞ’in işgaliyle birlikte Şengal halkı için teyakkuza geçen Maxmur’da KDP tarafından 9 Ağustos’ta DAİŞ’e terk edildi. Bizzat tanık olduğum bir süreçti bu. DAİŞ’in Maxmura saldırısı öncesi Irak ordusuyla birlikte Bakirte-Guwar hattında DAİŞ’e karşı operasyon yaptığını söyleyen KDP güçlerinin Maxmur’u nasıl bırakıp kaçtıklarına Maxmurlularla birlikte tanık olduk. Operasyonun 3. Gününde sözde operasyon yapılan alanlarda DAİŞ daha da ileriye gelmeye başlamıştı. KDP’nin bu oyununu fark eden Şehit Rustem Mülteci Kampı (Maxmur) Halk Meclisi araçlar örgütleyerek Maxmur halkını tahliye etti. 9 Ağustos günü halk çıkmasın diye kapıyı kapamaya çalışan peşmerge güçleri bir telefonla gözümüzün önünde bir anda arabalarına atlayıp gittiler. Peşmergelerin hepsi silahlıydı ve yanlarında çok sayıda ağır silah vardı.

Fakat Maxmur halkının ve milislerin tüm istemlerine rağmen çok az sayıda keleşi olan Maxmurlu milislere bıraktıkları tek bir bozuk dokçaydı.

KDP ŞENGAL VE MAXMUR'U NEDEN DAİŞ’E TESLİM EDİYORDU?

Şengal ve Maxmur’un KDP eliyle DAİŞ’e teslim edilmelerinin kendilerine özgü nedenleri vardı. Şengal’in DAİŞ’e teslim edilmesinin ardında yatan temel etken Rojava Devrimi’nin boğulmasıydı. KDP ve Türk devletinin kol kola devrimi tasfiye etmek için uyguladıkları ekonomik ambargo, siyasi anti-propaganda, hendekler, DAİŞ dahil her türlü çeteleri salma gibi uygulamalarına karşın Rojava Devrimi yeni bir aşamaya ulaşmıştı. Devrim yapan Kürtlerin davet edilmediği Cenevre 2 görüşmeleriyle eş zamanlı olarak Rojava’da Cizire, Efrîn ve Kobanê’de kantonlar şeklinde tüm halkların ve kadınların temsilini bulduğu Demokratik Özerk Yönetimler ilan ediliyordu. Demokratik Özerk Yönetimlerin ilanı devrimin tüm boğma çabalarına karşın sistemini kurumlaştırarak daha da güçlendiğini gösteriyordu.

İşte bu süreçte Türk devleti ve KDP’nin DAİŞ kartı daha da güçlenmeliydi. Şengal bu açıdan Kobanê gibi en stratejik alanlardan biriydi. Şengal coğrafik olarak Güney Kürdistan’la Rojava’nın bağlantı yeriydi. DAİŞ Musul ve Telafer üzerinden Rojava’ya buradan da tüm bölgeye açılabilirdi. 3 Ağustos günü bu nedenle 12 bin peşmerge KDP tarafından bilinçli bir şekilde tek bir mermi sıkmadan Şengal’den çekildi ve Êzidîler yaşadıkları 73 fermandan en vahşi olanıyla yüz yüze bırakıldılar.

Şengal Katliamından sadece 3 gün sonra Maxmur’da aynı kaderle yüz yüze bırakılmak istendi. Şengal kadar stratejik bir coğrafyada bulunmasa da önemli bir hedefti KDP ve Türk devleti için de Maxmur. Daha 1980’li yıllarda Kürt Özgürlük Mücadelesiyle tanışmış ve 1994’te Türk devletinin uyguladığı baskılar ve köylerinin yakılması nedeniyle Güney Kürdistan’a göç eden Botan halkının son kampıydı Maxmur. Bihere, Seraniş, Besive, Geliye Kıymetê, Etruş, Ninova, Nehdare’den sonra oluşturulan son kamptı. Maxmurlular Güney Kürdistan’a geçtikten sonra da Türk devletiyle işbirliği içindeki KDP’nin zulmünü yaşamışlardı. Maxmur’dan önceki tüm kampları KDP baskısı nedeniyle terk etmek zorunda kalan Maxmur halkı büyük mücadelelerle mültecilik hakkını elde etmişti.

Yılanlar ve akreplerle dolu kupkuru bir çölde hem mekansal hem de sistemsel olarak yeni bir yaşamı yaratmayı başarmış Maxmur her zaman Türk devleti ve KDP’nin hedefinde olmuştu. PKK’ye yüzlerce çocuğunu katmış, PKK kültürüyle kendi meclisini, belediyesini, okullarını yaratmış Maxmur KDP’nin para, ekonomik ambargo, ajanlaştırmaya çalışma, fuhuşa çekme gibi tüm özel savaş politikalarına direnmiş, teslim olmamıştı. KDP ve Türk devleti için ne pahasına olursa olsun yıkılmalıydı Maxmur ve 6 Ağustos gecesi bu nedenle DAİŞ’e teslim edildi.

KDP’NİN SİLAHI KENDİSİNE DÖNDÜ

DAİŞ’in Şengal katliamında on binlerce Êzidî’yi katledip binlerce Êzidî kadını köle olarak kaçırdı. Hikayesi basında çokça işlendiği gibi KDP’den gizli bir şekilde Şengal’de çalışma yürüten 9 HPG gerillası ve bunların eğittiği bir gurup Êzidî, DAİŞ’e karşı direnerek 100 binlerce Êzidînin dağa kaçmasını sağladı. Buradan da YPG ve YPJ güçlerinin açtığı koridorlardan Rojava’ya geçirilerek yüzbinlerce Êzidî insanın hayatı kurtarıldı. HPG Şengal için tabur tabur güç gönderdi.

Maxmur’da benzeri bir katliam yaşanmadı. DAİŞ’in geldiği sabah yeterli silahı olmadığı için çekilmek zorunda kalan Maxmurlu milis güçleri aynı gün HPG’nin gönderdiği takviye güçlerle Maxmur üzerindeki tepelere geri döndüler. DAİŞ’in ilerlenmesi bu tepelerde yaşanan çatışmalarda durduruldu. 11 Ağustos günü Maxmur merkezi gerilla, KDP, YNK peşmergerlerinin ortak operasyonuyla ve koalisyon uçaklarının sınırlı desteğiyle kurtarıldı.

KDP’nin anlaşmalı bir şekilde Şengal ve Maxmur’u teslim ettiği DAİŞ’i ise Maxmur’a girişi ardından anlaşmayı bozarak yönünü Hewler ve Kerkük’e çeviriyordu. Maxmur’dan sonra Hewler’e ve Kerkük’e açılan Dibeka’yı ele geçiren DAİŞ’in ilerlemesine karşın HPG Güney Kürdistan’ın savunması için de güç gönderdi. DAİŞ Hewleri tehtid ettiğinde Hewler’in neredeyse yarısından fazlası boşalmıştı. Bizzat şahit olduğumuz gibi HPG’nin gelişi büyük bir kırılma ve güvensizlik yaşamış olan Güney Kürdistan halkında da büyük sevinç yarattı.

KDP’nin silahı KDP’ye geri döndü. Dünya ve Güney Kürdistan halkı Şengal ve Maxmur’u DAİŞ’in katlimıyla yüz yüze bırakan KDP ve kurtaran PKK arasındaki farkı ilk kez bu kadar net olarak gördü.

ŞENGAL’E SAVAŞMAK İÇİN GİZLİCE GİDEN GERİLLALAR

DAİŞ işgali sürecinde Güney Kürdistan ve Maxmur’da gerilla güçlerinin nasıl bir kararlılıkla DAİŞ’e karşı mevzilerine büyük bir coşkuyla girdiğini görmüştüm. Fakat 15 Ağustos günü ulaştığım Kandil’de birkaç gün içinde gördüklerim PKK tarihi açısından çok sık yaşanılır bir durum değildi. Medya Savunma Alanlarına ulaştığımda örgüt yöneticileri 15 Ağustos’un yıldönümü, yaşanan yeni süreçle ilgili toplantılar düzenliyorlardı. Bu toplantıların gündemlerinden biri de savaşmak için Şengal’e kaçan militanlardı. PKK DAİŞ’in saldırısıyla birlikte Şengal’e tabur tabur güç göndermişti ve göndermeye devam ediyordu. Bir gecede devlet ordularının önünden kaçtığı DAİŞ’le savaşmak için seçilen her gerilla büyük bir sevinçle gidiyor ve kendini şanslı sayıyordu.

Burada Şengal’e savaşmaya gitmek isteyen ama önerisi örgüt tarafından kabul edilmeyen birçok gerillanın örgütten gizli Şengal’e savaşmaya gittiğini öğrendim. Bazılarının ise bu girişimleri başarılı olmamıştı. PKK yöneticileri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen uluslararası komplo döneminde gerillaların birçoğunun fedai eylem için rapor yazdığını birde Şengal sürecinde bu kadar yoğun rapor aldıklarını ifade ediyorlardı. Ve örgüt tarihinde ilk defa bir savaş alanına örgütün izni dışında bu kadar yoğun gidiş yaşanmıştı. Kandil’de karşılaştığım gerilla Alişer’de girişimi başarısız olan gerillalardan biriydi. Yaptığının örgütsel işleyişleri bakımından yanlış olduğunu bildiğini fakat vicdanının sesine kulak vererek Şengal’e gizlice de olsa gitmeye çalıştığını söylüyordu.

3 Ağustos 2017 günü Kürtler arası yeni bir savaşın yaşanmaması için kendini panzerin önüne siper edip KDP ve Türk devlet çeteleri tarafından katledilen gerillaların görüntülerini gördüğümde Kandil’den Şengal’e savaşmak için örgütten gizli giden gerillalar geldi aklıma. Ruh aynı ruhtu çünkü… Kandil’de gördüğüm gerillaları örgütlerinin onayı olmaması ve büyük ihtimalle bu savaşta yaşamlarını yitireceklerini bilmelerine rağmen Şengal’e koşmalarını sağlayan vicdan ve fedailik Orhan Hiso ve Newroz Güvercin şahsında 3 Mart günü Xanesor’da yeniden dile gelmişti. Gerilla tarzı bir hareket biçimi olmadığını bile bile Kürtler arası yeni bir savaşı önlemenin küçük bir umuduyla da olsa kendilerini KDP ve Türk devleti çetelerinin panzerinin önüne aynı vicdan ve fedailikle siper ediyorlardı onlar.