GÖRÜNTÜLÜ

Şırnak’a yönelik saldırılar, ikinci bir Dersim katliamıdır

KCK İnanç ve Halklar Komitesi üyesi Cihan Eren, 1925’ten bu yana Türk sömürgeciliğinin esas hedefinin, Kürtleri asimilasyona uğratarak Türkleştirmek olduğunu söyledi.

 

1925’ten bu yana Türk sömürgeciliğinin esas hedefinin, Kürtleri asimilasyona uğratarak Türkleştirmek olduğunu ifade eden Eren, böyle bir sömürgeciliğin hedefine ulaşmasının tek yolununsa Kürt halkının ve Kürdistan coğrafyasının, kültürel soykırıma tabi tutulması olduğunu belirtti.

KCK İnanç ve Halklar Komitesi üyesi Cihan Eren, Türk Devletinin, Kuzey Kürdistan’a yönelik saldırıları sonrasında yaşanan, Kürt şehirlerini yeniden imar etme politikalarını, kültürel soykırım çerçevesinde ANF’ye değerlendirdi.

Türk devletinin Kürdistan’daki kültürel soykırım politikalarını, kültürel soykırımın nasıl yaşama geçirildiği noktasında, iyi bilinmesi gerektiğini söyleyen Eren “Bu açıdan sıkça dillendirilen ve yaşanmış, önemli bir örnek vardır. 1938 Dersim Katliamı yapılırken, halk bir yerde toplatılır, halkın önünde mavzerlerine sarılmış, sömürgeci askerler bir toplu katliam yapmak üzerelerdir. Tam bu esnada, çok uzaktan atlı bir süvarinin, yüksek bir sesle bağırarak, ölümü bekleyen ve ölümden başka bir şey düşünmeyen, halka doğru yaklaştığı görülür. Gelen süvari, Ankara’dan bir talimatın geldiğini, bu talimat gereği, ölmek üzere dizilmiş insanların affedildiğini ve bundan sonra ölümlerin durdurulduğunu söyler. Bu an, ölümden başka bir şey düşünmeyen insanın, katilini kurtarıcı gördüğü andır. İşte kültürel soykırım böyle bir şeydir. Bu an, ölümden başka bir seçeneği olmayan, zihninde ve duygusunda ölümden başka bir duyguya ve düşünceye yer bırakılmamış bir insanın, saniyeler içerisinde katilini kurtarıcı görme anıdır. Sömürgeci Türk faşizminin, Kürdistan’daki bütün siyaseti bu örnek üzerine inşa edilmiştir. Ve bu sömürgecilik, Kürtlere ölümden ve yok edilmekten başka şans tanımayan, son anda ise kendisini kurtarıcı pozisyona koyarak, topluma sunma sömürgeciliğidir. Türk devletinin, Kürdistan’daki siyasetini, politikalarını ve Kürt halkına yaklaşımını görmek için, kültürel soykırımın nasıl işlediği ve işletildiğinin, devlet organlarınca nasıl planlandığının iyi bilinmesi gerekir” diye konuştu.

‘TÜRK DEVLETİ, KÜRTLÜKTEKİ ISRARIMIZI HEDEFLİYOR’

Kültürel soykırım dışında Türk devletinin Kürtlere ve Kürdistan coğrafyasına yaklaşımını izah etmenin mümkün olmadığını dile getiren Eren, sömürgeciliğin Kürtleri Türkleştirme, Kürdistan coğrafyasını da Türk yurdu yapma üzerine kurulduğunu belirtti.

Böylesi bir sömürgeciliğin topluma dayattığı temel bir siyasetin de toplumu suçlu konuma sokması olduğunu kaydeden Eren şöyle devam etti: “Kendisini kurtarıcı, iyi, şefkatli, yardımsever ve dost görüntüsünde sunarak, devletin o ana kadar yaptıklarının ya da zulüm olarak toplumun hafızasında yer edinen bütün uygulamalarının da aslında toplumun suçundan kaynaklandığını, toplumun hafızasına yerleştirmeye çalışır. Dolayısıyla, toplumu büyük bir sindirme politikasıyla, baskılar ve bezdirir. Toplum amaç ve hedefleri doğrultusundaki arayışlarındayken, o toplumu kendisinden utanır duruma sokar. Toplumu pişmanlık noktasına getirir. Ve tam bu noktada kendisini kurtarıcı olarak sunar. Kültürel soykırım uygulamalarında, asla unutmamız gereken temel ilkelerden bir tanesi de budur. İnsanın kendisini sömürgecilik ve sömürgeci politikalar karşısında suçlu hissetmesidir. Yaşananların sorumlusu olarak kendisini görmesi, böyle duyumsaması ve düşünmesidir. Biz mücadele etmeseydik, biz Kürt olduğumuzu söylemeseydik, biz Kürtlükte ısrar etmeseydik, kimliğimizi ve dilimizi istemeseydik, biz tarihimizi ve coğrafyamızı sevmeseydik bunlar başımıza gelmezdi, algısını ve düşüncesini toplumun üzerinde yayar. Ve bunu da çok ince politikalarla yürütür.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Dersim örneğinden doğru, Botan değerlendirmesine işaret eden Eren, “Önderliğimiz demişti ki, ‘Hakkari şahsında direnen Botan halkını Dersimlileştirerek, Tunceli yapmak istiyorlar’. Ne demek istemişti Önderliğimiz? Bilindiği gibi, Türk sömürgeciliğine karşı direnen coğrafyaların başında, Botan coğrafyası ve halkı gelir. Türk devleti de Botan halkını bezdirmek ve pişmanlık noktasına getirmek için özellikle Erdoğan döneminde, çok özel uygulamalarla Botan’a yönelik bir sindirme, bastırma ve yok etme harekatı sürdürmektedir. Dolayısıyla, AKP iktidarının, Botan üzerinden yürüttüğü Türk sömürgeciliğine, ikinci bir Dersim Soykırımı, demek mümkündür. Nusaybin’de, Sur’da, Cizre ve Silopi’de yaşananlar da bunun bir parçasıdırlar. Neden, Şırnak kuşatma altına alındı ve şehrin yarısından fazlası imha edildi? Bununla yaratılmak istenen, tam da buydu. Siz Kürt olmasaydınız, direnmeseydiniz, kendi kimlik ve değerlerinizle yaşamakta ısrar etmeseydiniz eğer, başınıza bunlar gelmezdi. Ama unutmayalım ki, 38 Dersim Katliamı yapıldığında, devletin temel tespiti şuydu: ‘Dersim bitirilmeden Kürtlük bitirilmez’, denmişti. AKP de şunu söylüyor, Botan, Botan şahsındaysa Şırnak bitirilmeden, Kürtlük bitirilmez. Bu temelde, adım adım, zamana yayarak geliştirmeye çalıştığı politikalarını ve yaptığı bütün faaliyetlerini, bu çerçevede değerlendirmek mümkündür” dedi.

‘YENİ BİR İMAR VE İSKAN PLANI’

AKP ve Erdoğan iktidarının, Şırnak’taki politikalarının yol haritasına değinen Eren, AKP’nin Şırnak’ta önce, büyük bir kuşatmayla, şehri ablukaya aldığını, haftalarca, aylarca süren sokağa çıkma yasaklarını dayattığını belirtti. Toplumun şehrin içinden dışarıya çıkmasını istediğini ve şehri boşalttığını da vurgulayan Eren şunları dile getirdi: “Sonrasında, mahallerini, şehirlerini, topraklarını terk etmeyen ve çevreye yerleşen halkın başka bir yere gitmemesi ve başka yerlerden destek almaması için halkı, ikinci bir kuşatmaya tabi tuttu. Halkın, zor koşullar altında uzun süre yaşamasına dönük, sindirme politikaları yürüttü. Dolayısıyla, bu sindirme politikalarıyla, Şırnak halkını, kendi gösterdiği direniş karşısında pişmanlık duyma noktasına getirmeye çalıştı. Çoluğuyla, çocuğuyla, yaşlısıyla, kadınıyla, zorlayarak, bir insanın fiziki olarak direnebileceği en son noktaya getirerek, halkı, pişmanlık içerisine sürüklemeye çalıştı. AKP, halkı büyük baskılarla, pişmanlık noktasına getirmeye çalışırken, öte yandan da yeniden yapılanma adı altında, Şırnak’ta yeni bir imar ve iskân planını devreye koymuştur. Bu noktada da Türk devletinin 1925’ten itibaren uyguladığı, bizim zorunlu iskân planlaması olarak bildiğimiz, aslında Şark Islahat Planı’yla birlikte devreye konulan, uygulamalarını görüyoruz.”

Kürdistan’daki bütün soykırımlarda, Türk devletinin devreye koyduğu uygulamalardan birisinin de Kürt yerleşim yerlerinin yakılıp yıkılarak talan edilmesi ve kültürel soykırıma tabi tutulması olduğunu işaret eden Eren, “Kürt şehirlerini yakıp yıkarak, Türk sömürgeci anlayışına göre inşa ediliyor. Ve böylece, toplumun sosyal dokusu, kültürel dayanışması ve kimliği bozularak, onun yerine Türk kültürü ve Türk sömürgeciliğinin ön gördüğü yeni sosyal ilişkiler, yeni kültürel kimlikler, yaratılmak isteniyor. Bu anlamda, Şırnak’ta uygulanan şehri yeniden inşa çalışmalarının yani toplumu iskana tutmanın nedeni, budur. Bilindiği gibi her toplum kendi köy, kasaba ve şehirlerini, kendi kültürel kimlik ve anlayışlarına göre inşa eder. Kürtlerde de bu vardır. Kürt köyleri, kasabaları ve şehirleri, Kürtçenin, Kürt kültürünün ve kimliğinin manevi değerlerine göre inşa edilmiştir. Yerleşim yerleri, her toplumun kendi içerisindeki dostluk, akrabalık, komşuluk, hemşerilik ilişkilerine göre inşa edilir. Dolayısıyla bir toplumun yerleşim yerlerini imha etmek o toplumun kültürel değerlerini yok etmek demektir” diye konuştu.

‘TOKİ, BİR NEVİ TOPLUMU HAPSETME’

TOKİ’lerle toplumun sosyal dokusunun bozulduğunu işaret eden Eren, Şırnak’ı talana ve yıkıma tabi tutmanın, Botan kültürüne, Botan’ın sosyal dokusuna yönelik bir saldırı olduğunu vurguladı. Türk sömürgeciliğinin bununla, Şırnak özelinde, Botan’daki komşuluk, akrabalık, aşiret, kabile ve komşuluk ilişkilerini dağıtarak, toplumu TOKİ konutları denilen, aslında bir nevi toplumu hapsetme anlamına gelen, büyük binalar içerisine hapsederek, toplumun sosyal dokusunu bozmaya çalıştığını belirtti.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal krizin yeni soykırım ve iskan planlamalarını gündeme getirdiğini söyleyen Eren, “AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti’nin, 1925’ten bu yana Kürt halkına uyguladığı, fiziki ve kültürel soykırımların toplamını ifade eden politikalarla, Botan’a özellikle de Şırnak’a saldırıyor. Dolayısıyla Şırnak’a dönük saldırlar, ikinci bir, 38 Dersim katliamıdır. Mevcut durumda AKP’nin Kürdistan’daki uygulamaları 1925-1938 ile aynı olup, hatta daha da ağırıdır. Bu anlamda, Kürdistan’da yıkılan ve yakılan şehirlerin yerine, yenilerini yapmak demek, 1925 Palu, Genç ve Hani soykırımlarında, Kürtleri toplayıp trenlere bindirip, Türkiye şehirlerine sürmenin yeni bir versiyonu olmaktadır. Türk devleti, sosyal ve ekonomik anlamda çok ciddi zorlanmalarla karşı karşıya olduğu ve yüzlerce Kürt’ü Türkiye metropollerine göç ettirme gücünde olmadığı için, eski uygulamalarını, bu defa da TOKİ binalarıyla etrafını kuşattığı kendi hapishanelerinde gerçekleştirmeye çalışıyor. Dolayısıyla bu, yeni iskan kanunu demektir. TOKİ konutları, yeni imar iskan kanunlarına tabi tutulup, Türkiye’nin batı şehirlerine sürülmüş Kürtlerine uygulanan politikaların aynısıdır. Biz son dönemde, özellikle Kürdistan şehirlerinde, AKP’nin bu temeldeki uygulamalarının, toplum tarafından da böyle anlaşılmasının, kültürel soykırıma karşı bir direniş olduğunu, ifade etmek istiyoruz” dedi.

Türk devletinin özellikle OHAL kapsamıyla Kürtlerin kendi içerisinde oluşturduğu sosyal yardımlaşma ve dayanışma kurumlarına saldırarak, Kürt toplumunu sadece devlete ve devletin ajan örgülerine muhtaç hale getirmeyi hedeflediğini de söyleyen Eren şunları dile getirdi: “Dolayısıyla, bir tarafta Kürt şehirleri yakılıp yıkılarak Kürtler yurtsuz ve evsiz bırakılırken, diğer taraftan da Kürt halkının kendi iç sosyal dayanışma üzerinde kurduğu örgütlere saldırarak, toplumu sosyal yardımlaşma ve dayanışma noktalarında yalnızlaştırarak, büyük zorluklarla karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla, Şırnak’taki imar ve yeni iskan çalışmaları, kültürel soykırımdan başka bir anlam ifade etmez. Böyle saldırıların, Kürdistan toplumu üzerinde büyük zorluklar ve sıkıntılara yol açtığı biliniyor. Ama unutmayalım ki karşımızdaki devlet, Kürtleri Türkleştirmek isteyen, Kürtlerin varlığını kendisi için ölüm gören bir devlettir. Böyle bir devletin iyi bir anlamda yapabileceği hiçbir şeyin olmayacağını, iyi bir şey adı altında yaptığının da kültürel soykırım olduğunu unutmamız gerekiyor. Böyle bir devletin yaptığı her uygulamanın, Kürtlerin yüreğine bir hançer gibi saplandığını, asla unutmamak gerekiyor.”

‘KÜLTÜREL KİMLİĞİMİZLE DİRENİŞ’

Böyle bir sömürgeciliğe teslim olmamanın onur ve şeref gereği olduğunu da kaydeden Eren, “Böyle bir devletin uygulamalarına karşı direniş, kendi kültürel kimliğimizde direniş, demektir. Böyle bir devletin uygulamalarının yaratacağı sıkıntılar ve zorluklar tabi ki çok fazla olacaktır. Teslim olmayacaksak ki teslim olmak kendimizi bitirmek demektir. Buna karşıysa, tek yok direnmek demektir. Direnmek demekse, bu devletin yaptığı her şeye, kötü demektir. Direnmek demek, bu devletin bütün uygulamalarına karşı durmak ve kabul etmemek demektir. Dolayısıyla onun nasıl ki kültürel soykırım adı altında, bin bir kılıfa uydurduğu saldırılar varsa, unutmamak gerekir ki kültürel direniş de bin bir biçimde farklı yol ve yöntemlerle direnmeyi bilme direnişidir. Yani nasıl kültürel soykırım binlerce yol ve yöntemle saldırıyorsa bunun karşısında kültürel direnişin de kendisini ifade edeceği bin çeşit yol ve yönteminin olduğunun, bilinmesi gerekiyor. Dolayısıyla zor bir süreçten geçtiğimiz, Türk sömürgeciliğinin, Erdoğan ve AKP iktidarı süresince her açıdan halkımıza saldırdığı, bizim de halk olarak bin bir çeşit yol ve yöntem bularak, buna karşı direnmekten başka yolumuzun olmadığı uygulanan her politikada kendisini göstermektedir” dedi.