YPJ Komutanı: Kadın birliğinin yeni tarz ve taktikleriyle işgalciler yenilecektir

Kobanê: Özellikle Şengal üzerindeki bu son saldırılar, KDP’nin ve Barzani’nin utancıdır. Şengal üzerinde en son konuşacak olan KDP’dir. Çünkü 2014’te Şengal üzerine yapılan katliam var.

YPJ Karargah Komutanlarından Kobanê: Özellikle Şengal üzerindeki bu son saldırılar, KDP’nin ve Barzani’nin utancıdır. Şengal üzerinde en son konuşacak olan KDP’dir. Çünkü 2014’te Şengal üzerine yapılan katliam var. Binlerce Şengalli kadın katledildi, kaçırıldı, çocuklar kaçırılıp özel eğitimlerden geçirildiler, özel tim haline getirip Kürtlere ve bölgedeki halkın üzerine saldılar.

YPJ karargah komutanlığından Zozan Kobanê, bölgedeki son gelişmeler ve Rakka hamlesine ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

Türkiye’nin Suriye’ye girmesi, öte yandan Türkiye’ye karşı Avrupa’nın geliştirdiği bir tavır var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Şengal’e yapılan saldırı da var. Bunun, Rakka hamleniz üzerinde bir etkisi olur mu ya da nasıl bir etki yaratır?

Halk ve bölge açısından önemli bir süreç yaşanıyor. Çok hızlı gelişmeler yaşanıyor ve bu gelişmeler günlük olarak kendileriyle birlikte değişim de getiriyor. Bu gelişmeleri belirleyen de askeri gelişmelerdir. Bu tüm güçler için geçerlidir. Bizim için de geçerlidir. Çünkü siyasette tıkanma ve daralma yaşanıyor. Siyasetteki bu tıkanmanın önünü açacak olan da askeri direniştir. Bu nedenle Ortadoğu’nun hepsinde bir savaş ve karmaşa yaşanıyor. Bu da doğrudan dünya genelini askeri, siyasi ve ekonomik açıdan etkiliyor. Bunun içindir ki herkes Ortadoğu üzerinde bir çaba içerisindedir. Bu anlamda içinde bulunduğumuz süreçte tarihi kazanımlar açısından bakarsak; ulusal, siyasi, askeri kazanımlar hem örgüt olarak hem de YPG ve YPJ olarak oldukça stratejik mevziler kazanıldı. Kazanılan bu mevzilerle siyasi statü, demokratik ulus ve askeri iradeye sahip oldu. Bu da herkeste bir korku geliştirdi. Oysa bu korkulacak bir güç değil. Çözüm geliştiren ve perspektif sunan bir güçtür. Fakat iktidar güçleri kendi dışında bir güç kabul etmiyor. Bu nedenle TC devleti 80’lık sürecinde ilk kez bu kadar zorlanıyor. Çok fazla daralmış durumda. Hem PKK’nin ve HPG militanlarının direnişine karşı çaresiz durumda hem de dışarıdan Türkiye üzerinde ambargo var. Ayrıca Ortadoğu’daki politikasını işgalci politika üzerinden oturttu.

Türkiye çok zorlu bir süreç yaşıyor. Şoven, faşist ve tek renk siyaseti çok tehlikelidir. Sadece TC’nin Kürtler üzerinde uyguladığı siyaset için değil, artık tüm dünyada tehlikeli bir potansiyel haline geldi. Türkiye’nin referandum propagandasını birçok ülke yasakladı. Bu öyle Kürt mücadelesine destek vermek amaçlı yapılmadı. Tek kişilik diktatör rejimi, idamı tekrar tartışmaya sokuyor. Yeniden Kürt iradesini tartışmaya açıyor, Ortadoğu’yu işgal etmeyi tartışmaya koyuyor, keza bölgedeki gericilikle geliştirdiği ilişkiler, bunları Avrupa da kabul etmez. Bu nedenle TC devleti ileriki süreçte çok daha daralacaktır ve daha çok zorlanacaktır. Türkiye devleti neyi kullanmak istiyordu? İşbirlikçi, ihanetçi güçleri kullanarak Irak’ı işgal edip, Şengal’de PKK’yi zayıflatmak, TC devleti de Bab’tan sonra Minbic’i düşürecekti. Minbic, Bab ve Musul hattında radikal İslami bir hat açmak. KDP’nin üzerine düşen de küçük bir Kürdistan belirlemek ya da PKK’nin iradesini kırmak için kendisini Başur ve Şengal’de güç haline getirmekti. Herkesin de gördüğü gibi bu plan başarıya ulaşamadı. Ne Minbic planı ne de Şengal planları tutmadı. Bu bir komplodur. Uluslararası bir komplodur. Aynı zamanda Başure Kürdistan’ındaki halk için de büyük bir tehlikedir. Buradaki amaç neydi? Kürtlerin kazanımlarını kaybettirmek ve bölgeyi işgal etmekti. Şimdi Avrupa, Amerika ve Rusya bölgede esas güç haline geldiler. Yerleştiler bölgeye. Yine İran, Türkiye’nin bu politikasına karşı büyük bir rahatsızlık yaşıyor. Bu anlamda onların bu politikasının bölgede başarıya ulaşması çok zor. Çünkü savaşan ve direnenler var. Demokratik ulus perspektifine ve Kuzey Suriye Federasyonu ve halkların birliği perspektifine sahip olanlar var. Bu nedenle bu faşizan, ihanetçi ve işgalci politikanın bölgede başarıya ulaşması çok zor. Hiç tehlike yok mu? Var. Bölgedeki halk üzerinde de, hem özgürlük hareketi ve Kürtler üzerine tehlike var hem de tüm demokratik güçler üzerinde tehlikeler var. Bu nedenle önümüzdeki süreç hem askeri hem de siyasi açıdan çok zorlu bir mücadele süreci olacaktır.

‘ŞENGAL’E SALDIRILAR KDP VE BARZANİ’NİN UTANCIDIR’

Özellikle Şengal üzerindeki bu son saldırılar, KDP’nin ve Barzani’nin utancıdır. Şengal üzerinde en son konuşacak olan KDP’dir. Çünkü 2014’te Şengal üzerine yapılan katliam var. Binlerce Şengalli kadın katledildi, kaçırıldı, çocuklar kaçırılıp özel eğitimlerden geçirildiler, özel tim haline getirip Kürtlere ve bölgedeki halkın üzerine saldılar. Özellikle Rojava’ya saldırttılar. Buradaki temel şey KDP ve peşmergenin ihanetiydi. Tarihte çok defa ihanet yapılmıştır. Fakat ilk defa bu düzeyde bir ihanet yaşandı. Bu, tüm Kürt halkı için büyük bir utançtır. Êzidî halkı bölgede büyük, kadim bir halktır. Dili, kültürü, siyasetiyle bir coğrafyaya sahiptir. Özellikle Êzidî halkını hedef almak, katliamdan geçirmek, kadınlarını satmak, soykırımdan geçirmek, aslında tüm Kürt halkı üzerinde soykırım yapmaktır. Kürt tarihini ve dilini yok etmektir. Çünkü Êzidî halkı Kürdistan’ın ve Kürtlerin sembolüdür. Hala da bu ihanetin sonucunda, Êzidî kadınları satılmaktadır. DAİŞ emirlerine hediye olarak verilmekteler. Bu bizim için çok stratejik bir meseledir. YPG ve YPJ olarak bizim Êzidî halkı için bir hassasiyetimiz var. Eskiden de vardı şimdi de var. Bazıları diyor, ‘YPG, YPJ gelip Şengal’i işgal ettiler.’ Bu gerçeklikten çok uzaktır. Şengal’e saldırı olduğunda, YPG ve YPJ gelip koridoru açtıklarında, onlarca şehit verdiler. Bu öyle Şengal’i alıp, Şengal’e yerleşmek için yapılmadı. Bu insani bir görevdir. Şengal ve Rojava sınırında sadece bir cadde var. Şengal’de Kürt kadınları taciz ve tecavüzden geçirildiğinde, kaçırıldığında, binlerce Êzidî katledildiğinde buna karşı sessiz kalmak ahlaki bir şey değildir. Kimse bizden sessiz kalmamızı da bekleyemez. YPG, YPJ ve Rojava halkı Şengal’i kucakladı. En zorlu süreçte onları yalnız bırakmadı. Eğer bugün KDP ihanetine karşı halk tepki gösteriyorsa, bunun tarihi bir sebebi vardır. Bunun sebebi PKK, Rojava ya da YPG, YPJ değildir. Bunun sebebi onlara sahip çıkmaktır. Ve onlar da bu durumu; YPG, YPJ ve PKK’ye karşı tarihi görev olarak görüyorlar. Eğer sistem olarak özgürlük hareketinin sistemini kabul etmişlerse, bunu onlar kendileri için ahlaki bir görev olarak gördüklerindendir. Çünkü bu güç onları korudu.

‘BİZ HALKIMIZIN KADERİNİ İŞGALCİ VE İHANETÇİLERİN ELİNE BIRAKMAYIZ’

KDP yıllarca Kürt özgürlük hareketine karşı ihanet etti. 1991’de, 1992’de, 1999’da ihanet etti. Fakat hiçbir ihanet Şengal’e yapılan ihanet kadar planlı, Türklerle ve DAİŞ’le koordineli yapılmamıştır. Şengal katliamı KDP, AKP ve DAİŞ’in ittifakı sonucunda olmuştur. Bunun böyle bilinmesi gerekir. Bu nedenle başkalarını suçlamanın gereği yoktur. Çoğu zaman Barzani diyor, ‘Biz peşmergeleri Kobanê’ye gönderdik ve Kobanê’yi özgürleştirip geldiler.’ Kobanê ve Şengal’in durumu aynı değildir. Kobanê’de tek bir Kürt insanı ele geçmemiştir. Tek bir Kürt insanı ihanet etmedi. Son dakikaya kadar YPG ve YPJ direndi, savaştı. Bu anlamda Şengal ve Kobanê’nin durumu birbirinden çok farklıdır. Hiçbir şekilde onları birbiriyle mukayese etmemek gerekir. Bir de peşmergenin Kobanê’ye gelmesi sembolikti. Gidip geri cephede bekleyip geri döndüler. Ama YPG ve YPJ’nin Şengal’e gitmesi öyle değildi. Sınırlara vurup, göğüs göğse çatışarak geçtiler. Karış karış dökülen savaşçı kanlarıyla koridor açıldı. Bu nedenle bu son süreçteki durum için de, biz YPG ve YPJ olarak gereken tedbirleri aldık. Çünkü bu milliyetçi zihniyet ve AKP faşizminin ne yapacağı belli değil. Bizler bu halkın kaderini onların eline bırakamayız. YPG ve YPJ olarak bunu insani bir görev olarak görüyoruz.

Bu süreçte YPG, YPJ ve özgürlük hareketi olarak büyük kazanımlarımız var. Kendimizden emin olarak siyaset yapıyoruz. Kendimizden daha emin askeri mücadele veriyoruz. Kendimizden daha emin perspektiflerimizi belirliyoruz. Çünkü biz güçlüyüz. Sadece bölgesel değil, toplumsal olarak da, siyasi olarak da ve sistem oluşturmakta da özellikle sürecin çözümü için perspektif oluşturmakta da kendimizi her zamankinden daha güçlü görüyoruz. Tekrar bunu söylemek istiyorum. Bu milliyetçi ve işgalci zihniyetin çabalarının Kürdistan ve bölgede başarıya ulaşma şansı çok zayıftır. Ne Şengal halkı ne Rojava halkı ne de kadınlar zayıf değildir ki, onlar sonuca ulaşabilsinler. Bunların hepsi boş çabalardır. Ha şunu yapıyordur, işgalcilerin elini biraz daha güçlendiriyor, kendisine karşı tepkileri biraz daha çoğaltıyorlar.

Bu kazanımlar kaynağını nereden alıyor? Elbette Rojava’daki kazanımlardan alıyor. Kobanê için düştü düşüyor denildi. Oysa Kobanê’de direnen güç şimdi Rakka, Dere zor ve Tabka sınırına ulaştı. Binlerce km’lik alan özgürleştirildi. Bu özgürleştirilen alanlarda binlerce savaşçı YPG, YPJ ve QSD’ye katıldı. Binlerce köy ve şehir özgürleştirildi. Her özgürleştirilen şehirde sistem oluşturuldu. Sadece alanlar özgürleştirilip geçilmedi. Alanlar özgürleştirildi, katılımlar oldu, halk eğitildi, kendi sistemini oluşturdu. Halk özgürlüğün tadını aldı. Bu nedenle de halk; YPG, YPJ ve QSD’yi daha çok kucakladı. Dışarıdan gelen saldırılar, özellikle TC devleti, KDP ve onlar gibi ihanetçilerin haz etmedikleri bu kazanımlardandır. Yoksa onların niyetleri DAİŞ’e karşı savaşmak ya da bir ittifak oluşturup sorunları çözmek değildir. Tüm saldırıların temelinde Kürtlerin elindeki kazanımlar ve Rojava’nın iradesini kırmak vardır. Şengal’e saldırının temelinde de bu var. KDP’nin amacı Şengal’i almak değildir. KDP’nin amacı Rojava’nın üzerinde etki yaratmaktır. Burada amaç Xanesor ya da başka bir şey değil. Bu Rojava’ya bir saldırıdır. Kimse bizden şunu beklemesin: Kim isterse saldıracak ve özgürlük savaşçıları da onlara öyle bakacak. Kimsenin bizden böyle bir şey isteme hakkı da yok. Çünkü biz bir iradeye, strateji, güç ve plana sahibiz. Bu nedenle biz bu küçük hesapları ve sonuçsuz hesapları çok ciddiye almıyoruz. Doğru da bulmuyoruz. Ama bunlara karşı tedbirlerimizi de alıyoruz.

‘YPJ, BU HAMLEDE DENETİM GÜCÜDÜR’

Rakka’nın özgürleştirilmesini, hem YPJ açısından hem de bölge ve kadınlar açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim için Rakka hamlesi önemlidir. Rakka hamlesine QSD çatısı altında iki esas güç katılıyor. Bunlar YPG/ YPJ ve Araplardan oluşan bileşenlerdir. Minbic hamlesinde de, Rakka hamlesinde de DAİŞ’e karşı savaşan gücün yüzde 80-85’i Arap gençlerinden oluşmaktadır. Minbic hamlesinde DAİŞ’e karşı savaşan savaşçıların yüzde 85’i Minbicli Arap gençleriydi. Bu onların en doğal hakkıdır. Çünkü DAİŞ gelip onların evlerini, ailelerini, topraklarını talan etmiştir. İnsanlarını katletmiş ve kadınlara taciz ve tecavüz etmiştir. Tarihi ortadan kaldırmıştır. Onlar ne yapacak? Elbette buna karşı savaşacak ve direnecektir. Bu anlamda dışarıdan bir güç gelip Minbic’i işgal etmemiştir. Oranın gençleridir ve mücadele ediyorlar. Kimse onların elinden bu hakkı alamaz. Rakka hamlesinin 3. aşaması da tüm hızıyla devam ediyor. Rakka hamlesinde yüzlerce köy özgürleştirildi. Özgürleştirilen bu köylerde çetin çatışmalar yaşandı. Bizim de kayıplarımız oldu. Şehit ve yaralılarımız oldu. Doğrudur, DAİŞ zayıflamıştır. Ancak öyle tümden iradesinin kırıldığı ve savaşmayı bırakması gibi bir şey yok. Hala Musul’da savaşıyor. Yine Rojava’da bir çok yerde çatışmalar var. Bu anlamda Rakka’nın özgürleştirilmesi için gücümüz daha aktif ve daha güçlü katılıyor. Bunların yüzde 90’nı Araplardır. Yüzde 15-20’si Kürtlerdir. Ve yüzde 3’ü kadınlardır. QSD çatısı altında, YPJ içinde Kürt ve Arap kadınları birlikte savaşıyor. Bu gücün içinde, Türk solundan kadınlar da var. Enternasyonalist taburlar var. Dünyanın çeşitli yerlerinden kadınlar var. Mesela Avrupa’dan katılan kadınlar var. YPJ içinde savaşıyorlar. Arap gençleri var. Bir taraftan akademik eğitimlerini alıyorlar. Diğer taraftan da aktif cepheye katılıyorlar. Bu hamlede onlarca Êzidî kadını özgürleştirildi. Bu kadınlar Şengal saldırıları esnasında kaçırılan kadınlardır. Bu kadınlar bizim özel birimlerimiz tarafından özgürleştirildiler. Ve ailelerine teslim edildiler. Binlerce Arap kadını özgürleştirildi. Bu kadınlar özel birimlerimiz tarafından güvenli alanlara getirilmiş ve köyleri, alanları özgürleştirildikten sonra tekrardan köylerine geri dönmüşlerdir. Birçok köy var, mayınlıdır. Yine bir çok köyde DAİŞ zorla erkekleri kendisine katmış. Bu köylerde sadece kadın ve çocuklar var.

‘YPJ, BU HAMLEDE TAKTİK VE STRATEJİ BELİRLEMEDE BİRİNCİ GÜÇTÜR’

Hamlede YPJ’nin pratik olarak katılım düzeyini nasıl değerlendiriyorsunuz?

YPJ olarak bizim için bu hamlede iki şey öncelikli konulardır. Birincisi, bu hamlede YPJ komutanlık düzeyinde çok güçlü katıldı. Hem taktik açısından hem savaşı yürütme açısından hem de savaş içinde erkeği eğitme ve disipline etme açısından YPJ çok stratejik bir rol oynadı. Birçok yerde saldırı kollarını YPJ komutanları yürütmüştür. Bu bizim için neden önemlidir? Çünkü artık kadın sadece pratikte savaşa katılmıyor. Artık taktik açısından da savaşa katılıyor. Savaşa aktif katılıp savaşmak kolaydır. Ama savaşı yönlendirmek ve yürütmek zordur. YPJ, bunu bu hamlede kırdı. Sadece saldırıp DAİŞ’i öldürmek ve mevzi almakla değil, savaşın stratejisini ve taktiğini de belirliyor. Binlerce Arap savaşçısı şimdi YPJ komutanları tarafından yürütülüyor. Hem moral açısından hem savaşa motife etme açısından, eğitim açısından, savaş ahlakı ve kültürü açısından büyük rol oynuyor. Bu sadece Arap gücü için değil, genel anlamda erkeklerin eğitimi açısından yapılıyor. Bizim için çok önemlidir. Bu hamlede normalde QSD ve YPG’ye göre YPJ’nin sayısı daha azdır. Fakat taktik ve savaşı yürütme açısından YPJ yine birinci güçtür. İkincisi de, bu hamlede özgürleştirilen kadınları biz kendi imkanlarımızla yerleştirdik. Şimdi bir bölümümüz savaşıyor, önden gidiyor. Bir bölümümüz de oluşturulan birimlerle halkı örgütlüyor, yerleştiriyor, köylerini mayınlardan temizliyor, erzak dağıtıyor. Biz bunu en az imkanlarımızla yapıyoruz. Bu yük, YPJ ve YPG’nin üzerindedir. Onlar yürütüyor. Bu da neyi gösteriyor, sadece savaşıp ilerlemiyoruz. Savaşıyoruz, katılım sağlıyoruz, sistemimizi oturtuyoruz ve gelişmeler bu şekilde sağlanılıyor. Bu da ikinci bir kazanımdır.

Burada sadece savaşılmıyor, doğa şartları da çok zor. Her gün fırtına var, yağmur yağıyor, soğuktur, yine çatışmalar çok fazla. Bu anlamda büyük, tarihi bir direniş yaşanıyor burada. Özellikle moral ve motivasyon açısından tarihi bir duruş sergileniyor.

Bu hamlede genel bilanço olarak, 4 kadın arkadaş yaralandı. Bunlar da ön cephede, ağır silahlar üzerinde füze atışlarıyla yaralanmıştır. Arkadaşların sağlık durumu da iyidir. Bir arkadaşımız da hamlede kaza sonucu şehit düştü. YPJ olarak daha önce açıklama yapmıştık, ‘8 Mart’ın yıldönümünde Rakka’nın özgürlüğünü kadınlara armağan etmek istiyoruz’ demiştik. Biz bu inanç ve bilinçle Rakka hamlesine katılıyoruz. Zaten şu anda Rakka, YPG/YPJ ve QSD’nin çemberindedir. Bazı yerlerde yaşanan çatışmalar da 12 km, 15 km Rakka’ya yakın yerlerde yapılıyor. Bu anlamda Rakka artık çemberdedir. Tabii ki biz, Rakka’nın özgürleşmesini halkımıza armağan etmek istiyoruz.

‘HAMLEYE MART RUHUYLA KATILIM SAĞLANIYOR’

Bu hamle Mart ayında yapılıyor. 8 Mart’ı cephede geçirdiniz. Newroz var, 28 Mart var. Özgürlük hareketi ve YPJ açısından neler söylemek istersiniz?

Yaşanan bu savaş ve çatışmalar, mart ayında yaşanıyor. Mart ayı hem kadın hareketi hem de genel özgürlük hareketi açısından mücadele ayı olarak adlandırılıyor. Bizim için de 8 Mart, 21 Mart, 28 Mart direniş haftası büyük anlam taşıyor. Biz bu hamleye, mart ayının ruhuyla katılmak istiyoruz. Ve gerçekten de hamleye, bu ruhla katılım oldu. Çatışma ve savaşın içinde, YPJ savaşçıları gül alıp köyleri dolaştılar. Halka, özellikle kadınlara gül dağıttılar. Şimdi Newroz’da da aynı ruhla savaş mevziilerinde direniş ve mücadele içinde olunacak. 8 Mart, 21 Mart ve 28 Mart ruhuyla, direnişiyle Rakka’nın özgürleştirilmesi gündemdedir.

Rakka bizim için sadece bir hamle değildir. DAİŞ’in elindeki ikinci şehirdir. Birinci şehir Musul’dur, ikincisi de Rakka’dır. DAİŞ, Rakka’yı kendisi için başkent olarak ilan etti. Bu nedenle Rakka hamlesini aşama aşama başlattık. Çünkü Rakka bizim için mücadele sürecidir. Nasıl ki Minbic’te DAİŞ’in kırılması, Rojava’da kırılmasıydı, Rakka’da DAİŞ’in kırılması da genel Suriye Federasyonu’nda kırılmasıdır. Bu nedenle herkesin Rakka üzerinden hesapları var. Bu nedenle TC Rakka operasyonuna katılmak istiyor, rejim katılmak istiyor, Rusya katılmak istiyor. Ama esasta Rakka’yı çembere alan QSD’dir. Aynı zamanda siyasi mücadele de devam edecek. Çünkü kim Rakka’yı alırsa, Suriye’nin geleceğinde söz hakkına sahip olacaktır. Hem enerji anlamında, hem ulusal açıdan ve hem de Fırat suyunun sınırında, hem de Musul-Lübnan yolu üzerinde hakim olacaktır. Bu nedenle Rakka’nın özgürleşmesi bu açıdan da önemlidir.

Tabii ki YPJ, YPG ve QSD militanları bu bilinçle hamleye katılıyor. Ayrıca zorlanmalar da var. Tüm güçlerimiz öyle profesyonel güçler değil. Bir köy özgürleştiriliyor, o köyün gençleri silahlarını alıp QSD’ye katılıyor. Gençler böyle savaşıyor. Buna rağmen gerçekten Dera Zor ve Rakka hattında tarih yazılıyor. Hem savaştaki direniş açısından hem de halkların birliği, kardeşliği açısından ve savaş arkadaşlığı açısından gerçekten tarih yazılıyor. Bu kaynağını nereden alıyor? Elbette Mart ayının direniş ruhundan alıyor. Bu nedenle şunu söylemek istiyorum, böylesi çok kritik süreçlerde bu kadar tarihi ulusal direnişler sergileniyor. Özellikle de YPJ öncülüğünde, genel dünya üzerinde büyük bir etki yaratıyor. Çünkü DAİŞ’e karşı sadece bir güç durabiliyor; o da YPG ve YPJ gücüdür. Bu anlamda YPJ’nin etkisi, bu sadece medya ve basın alanında değil, hakikatte böyledir. Arap ulusunu eğitme açısından, özgürlük ölçülerini geliştirme açısından, savaşta savaş ahlakını uygulamakta, sivillere karşı yaklaşımda da YPJ stratejik bir role üstlenmektedir. Dışarıda YPJ’den etkileme var. Herkes YPJ’nin direnişi karşısında büyük bir etkilenme yaşıyor. Çünkü kadın silahıyla DAİŞ’e karşı savaşıyor. Herkes de büyük bir hayranlıkla bunu izliyor. Bu bizim için önemlidir elbette. Hatta bizim, kendimizi daha çok tanıtmamız lazım. Heyetlerin dışarıdan gelip, görüşme yapması gerekiyor. Askeri örgütlerin gelip Rojava’yı ziyaret etmeleri ve daha yakından görmeleri gerekir. Zaten bizim de bir açıklamamız olmuştu, genel olarak kadınları korumak için bir mekanizmanın oluşturulması gerekir. Hem ulusal hem de dünya açısından önemlidir. YPJ böyle bir tecrübeye sahiptir. Hem dışarıdan hem de içerden kadına dair ortak bir mekanizma oluşturmak için. Artık mesele sadece DAİŞ değil. DAİŞ kırıldı. Ama TC de DAİŞ’tir. AKP, Erdoğan da DAİŞ’tir. Barzani, KDP’de DAİŞ’tir. Her ikisinin de yaptığı şey aynıdır. DAİŞ de Şengal’e saldırdı, KDP de saldırdı. DAİŞ de Rojava’da halkların kazanımlarına saldırdı, AKP de saldırıyor. Aralarında bir fark yoktur. Burada adı Ebubekir el Bağdadi’dir, TC’de Erdoğan’dır. Bu nedenle kadının korunması için genel bir savunma mekanizması oluşturmak sadece DAİŞ’e karşı bir tedbir değildir. Kadına karşı her türlü saldırı ve işgale karşı geliştirilecek bir mekanizmadır. Biz inanıyoruz ki Rakka’da ve Rojava’da, YPJ böyle bir mekanizmayı oluşturma tecrübesine ulaşmıştır. Bu nedenle dışarıdan YPJ’ye yaklaşım ve etkileşim önemlidir ve iyidir. Ancak bizim için esas görev olarak önemli olan, bunun ahlakını, sistemini oluşturmak ve toplumda bunu oturtmaktır. Biz inanıyoruz ki Rakka sürecinde biz bunu başardık. Bizim için esas olan budur. Eğer savaşta bu kadar titizlik ve hassasiyet varsa onun da kaynağı YPJ’dir. Örneğin savaşta siviller zarar görmesin diye tüm arkadaşlarımız olağanüstü bir çaba sarf ediyorlar. Günlerce köyler çemberde kalıyor, arkadaşlarımız şehit düştü. Bazen DAİŞ sivillerin arabalarını kullanıyor, mayınlıyor, kadın elbiselerini giyiyor. Sivillerin içinden arkadaşlarımıza saldırıyor. Onlarca bu şekilde şehidimiz oldu. Bunun esas sebebi, YPJ’nin duruşudur. Çünkü tüm YPG ve QSD savaşçıları böyle bir bakışa sahip değiller. Sonuçta erkeğin savaşa bakışı kabadır. Bu QSD de olabilir, YPG de olabilir, başka bir Arap bileşeni de olabilir. Kim olursa olsun erkeğin savaşa bakışı kabadır. Sadece savaş bakışıyla yaklaşıyor. Tabii ki YPJ bu şekilde yaklaşmıyor. YPJ daha ince düşünmek ve hakimiyeti sağlamak, savaşın içinde de eğitimi esas almak, savaş içinde de ahlak ölçülerini esas almak ve sivillerin hakkını korumak, YPJ için esas bir görevlerdir. Bu nedenle biz bu görevimizi yerine getirmek için özel birimler oluşturduk. Her saldırı grubunun içinde, YPJ gücü vardır. Burada YPJ, sadece savaşı geliştirip, savaşmak için değil aynı zamanda bir denetim gücüdür de.

Bakın Bab çok küçük bir alan olmasına rağmen binlerce sivil katledildi. Yine Musul öyle. Rakka’da ise o kadar alan özgürleştirildi fakat sivil zararı hemen hemen yok. Elbette bizim için bir ya da fazla sivilin zarar görmesi önemlidir. Tek bir sivilin parmağının kanaması bizim için savaş suçudur. Savaşın içinde bile bir sivil zarar gördüğünde, biz onun soruşturmasını yapıyoruz ve gereken yaklaşımı gösteriyoruz. Bizim için bu ahlaki ve insani bir durumdur. Elbette karşılaştırmak da doğru değil. Savaş ahlakı her yerde aynıdır. Ancak eğer bizim içinde bulunduğumuz savaşta, savaş suçu işlenmemişse bu YPJ’nin tavrından kaynaklıdır. Talan, işkence ve sivil zararların en minimum düzeyde olması YPJ’nin duruşundan kaynaklıdır. Elbette biz kendi içimizde bunu yeterli görmüyoruz. Küçücük zarar bile verildiğinde sivillere, bu soruşturma ve hesap sorma nedenidir. Bu ideolojik, felsefi ve özgür yaşam duruşudur. Çünkü biz buna inanıyoruz. Halkla yaşayacaksak o zaman prensiplere göre yaklaşmalıyız. Elbette kısıtlı imkanlarla mücadele veriyoruz. İnsanlık düşmanlarına karşı savaşıyoruz. Bölgedeki gericiliğe karşı savaşıyoruz. Bunun için teknik güce ihtiyaç var. Yardıma ihtiyaç var. YPG, YPJ ve QSD’nin özgürleştirdiği alanlarda binlerce sivil göçmenin durumuna, şimdiye kadar istenilen düzeyde tek yardım yapılmamıştır. Biz kısıtlı imkanlarımızla bunun üzerinde duruyoruz. Oysa bu uluslararası kurumların, yardım kurumlarının görevidir. Fakat şimdiye kadar ilgili hiçbir kurum buna yaklaşmamıştır ve bu görevini yerine getirmemiştir. Herkes yükünü YPJ, YPG ve QSD’nin üzerine attı. Burada YPG, YPJ ve QSD sadece operasyon yapıp alanları özgürleştirmiyorlar. Birçok gücün görevini de yapıyorlar. Çünkü bu hamle ağır bir sorumluluk ve yük altında yürütülüyor. Tabii bu prensibe göre yaklaşıldığında YPG ve YPJ’nin görevi daha çok ağırlaşıyor. Öncülük yapıyor, eğitiyor, örgütlüyor, hem koruyor hem savaşıyor hem de ilerliyor. YPJ’nin komuta ve militanları olarak bu sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Biz bu bilinçle ilerlemek, sorumlulukla Rakka hamlesinde tüm kadınların özgürlüğünü sağlamak istiyoruz. Tüm işgalcilere karşı savaşmayı da kendimiz için birinci ve esas görev olarak görüyoruz. Bunu başardığımız zaman elbette, hem dışarıdaki işgalcilere hem iç ihanete karşı büyük bir cevap vermiş olacağız.