Kürdistan’ın Koçgiri isyanı

Kürdistan tarihinde önemli bir yer edinen Koçgiri isyanını; Alişer ve Zarife’nin direnişini, yaşanan ihanetleri derlediğimiz belge ve yazılardan bir dosya biçiminde sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Kürdistan tarihi içinde direnişleri, destanları, kahramanlıkları barındıran, bunun yanın sıra ihanetlerinde olduğu bir tarih olarak süregelmiştir. Kürdistan’daki isyanlar her ne kadar fiilen bastırılmış olsa da izlerini koruyor. Bugün hala yiğitlikler ve direnişlerle kendisini canlı tutan bir Kürdistan görülmektedir. Kürdistan tarihinde önemli bir yer edinen, 1920-1921 tarihlerinde başlayan  Koçgiri isyanını; Alişer ve Zarife’nin direnişini, yaşanan ihanetleri derlediğimiz belge ve yazılardan bir dosya biçiminde sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

Koçgiri-Dersim, 20. yüzyılın başlarına kadar devletle, İstanbul’la pek sıcak ilişkiler içinde olmamışlardır. Sorunlar devletin resmi belgelerinde ağırlıklı olarak ‘asayişsizlik’ başlığı altında toplanıyordu. Ancak 1908’de Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edilmesiyle ortaya çıkan özgürlük ortamında kurulan Kürt cemiyetlerinden bazıları, Dersim’de de faaliyet göstermeye başlayınca milliyetçi uyanışın ilk filizleri de belirmeye başladı. Koçgiri aşiretleri 1918’de kurulan Kürt Teali Cemiyeti (KTC) ile temasa geçtiler.

İngilizlerin İstanbul’u işgal etmesinden sonra Anadolu’ya geçen M. Kemal’in ilk işi; Kürdistan’daki Kürt aşiret reisleri, Kürt şeyhleri, aydınları ile bunların örgütlendiği dernek ve örgütlerden yardım istemek oldu. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Kürtlerin desteğini alan M. Kemal, yürütülecek olan kurtuluş savaşında ve bu savaştan sonra oluşturulacak olan sistemde Kürtlerin rolünün ne olacağına ilişkin olarak pek çok açıklama ve vaatte bulundu.

Mustafa Kemal, 1919 Eylül’ünde yaptığı bir konuşma da şu vaatte bulunmaktadır: “Onurlu ve saygılı insanlar varlığını sürdürdükçe, Türkler ve Kürtler halifelik kurumunun etrafında kardeşçe yaşamaya devam edecekler, iç ve dış düşmanlarına karşı sarsılmaz bir demir kule oluşturacaklardır.”

Belgelerin ortaya koyduğu gerçek şudur: Kürtlere özerklik verileceği, ırkına, geleneklerine ve sosyal yaşam alanlarına saygı gösterileceği açıklanmış ve bunun sadece bir açıklama değil, devlet politikası olduğu da vurgulanmıştır. Nitekim bu yönlü adım da atılır. 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen, TC’nin ilk Anayasası olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 11. Maddesinde bu vaatler resmiyete de dökülmüştür.

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 11. Maddesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Vilayet, mahalli umurda (kararlar,işler) manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i, adli ve askeri umur, beynelmilel iktisadi münasebet ve hükümetin umumi tekalifi ile menafii birden ziyade vilayete şamil hususat müstesna olmak üzere (hükümetin birden fazla vilayetin yararını öngören teklifleri hariç olmak üzere) Büyük Millet Meclisince vaaz edilecek kavanin mucibince (BMM’nin çıkaracağı kanunlar çerçevesinde) evkaf (vakıflar), medaris (okullar), maarif (eğitim) , sıhhiye, iktisat, ziraat, nafia (bayındırlık) ve muaveneti içtimaiye (topluma yardım) işlerinin tanzim ve idaresi vilayet şuralarının (il genel meclisleri) salahiyeti (yetkisi) dahilindedir.”

23 Nisan 1920’de açılan ilk mecliste 72 Kürt milletvekili vardı ve Kürtler bu meclise, kendi yerel kıyafetleriyle, dilleriyle, kültürleriyle birlikte kabul edilmişlerdi. M. Kemal, meclisin açılışının ertesi günü, 24 Nisan 1920’de, büyük millet meclisinde verdiği demeçte sınırlarının içinde tek bir ulusun olmadığını belirtmiştir. “Çıkarları ve amaçları bütünüyle birleşmiş kardeş ulusların ulusal sınırıdır. Bu sınırı belirleyen madde bizim çok büyük bir ilkemizdir.” diyerek Çiçerin’e verilen sözün benzerini mecliste de ifade etmiştir.

BAĞIMSIZ BİR KÜRDİSTAN DÜŞÜNCESİNDEN YANA OLAN KÜRTLER

Dile getirilen sözler, vaatler ve ilk meclisin kurulmasıyla birlikte Kürt-Türk ve diğer halk gruplarının birlikteliği yönünde gösterilen olumlu yaklaşım ve pratikler, Kürtler arasındaki ciddi bir kesimi ikna etmeyi başarmıştır ve bu kesimler, M. Kemal’in yanında da yer almışlardır. İlk meclise katılan 72 Kürt milletvekili de bunun en iyi kanıtıdır. Fakat bu vaatlere inanmayan, bağımsız bir Kürdistan düşüncesinden yana olan Kürtler de vardır. Dersim ve Koçgiri’deki Kürtler, o dönemde ‘Bağımsızlıkçı Kürtlerin’ merkezi durumundaydılar.

Osmanlıların yenilip imparatorluğun dağılması, Kürtleri de etkilemiş ve bağımsızlaşma yönünde bir eğilim belirmişti. Özellikle Koçgiri bölgesi (Sivas), bu konuda yoğun bir hazırlık içindeydi. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, İstanbul’da kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucularından Koçgiri Aşireti’nin reisi Mustafa Paşa’nın oğlu Alişan Bey, Baytar Nuri Dersimi ve Dersim-Şeyhi Hesenan Aşiretinden olan Alişêr Bey hazırlıkların öncülüğünü yapıyordu.

ANKARA HÜKÜMETİ KORKUYOR

Bu gelişmeler Ankara Hükümetini korkutmaya başlar. Ankara Hükümeti henüz yeni kurulmuş ve oldukça zayıf bir durumdadır. Aynı şekilde Kürdistan’daki etkisi de çok zayıftır. Bu durum, doğal olarak diyalog yönetimini öne çıkarır. Kendisini henüz kurumlaştıramamış olan Ankara Hükümeti, aceleyle saldırıya geçerse zararlı çıkabileceğini bilir. Onun için de olayların yatıştırılması amacıyla Alişêr Bey’in kardeşi Haydar Bey, Ümraniye Kaymakamı olarak atanır.  

Olayları kısa bir süre için de olsa durdurduklarını düşünürler. Fakat Alişêr ve yanındaki diğer Kürt beyleri, Dersim’e geçerek Ovacık ve Hozat’taki aşiret reisleriyle toplantılar yaparlar. Karşılıklı olarak yardım edeceklerine dair yemin ederler. Ayrıca kendi aralarında kararlaştıracakları bir talep listesinin Ankara hükümetine resmi olarak iletilmesi konusunda fikir birliğine ulaşırlar. 15 Kasım 1920’da Ankara Hükümeti’ne taleplerini iletirler. Baytar Nuri Dersimi’nin babası İbrahim Ağa tarafından kaleme alınan bu talep listesi, Dersim Mutasarrıfı Rıza Bey’e verilir. Rıza Bey de aynı akşam Elazığ üzerinden Ankara’ya durumu aktarır.

KÜRDİSTAN’I SAVUNMAK

Mustafa Kemal bunlardan haberdar olduğu için Ağustos 1919’da, Erzurum’dan Sivas’a geçerken Kürt liderlerle görüşmek istediğini bildirmiştir. Görüşmeye Alişêr Bey gitmiş ve M. Kemal ile görüşmüştür. Alişêr Bey, M. Kemal’e; “Wilson İlkeleri çerçevesinde, Kürdistan’ın bir bölümünde Ermenistan devletinin kurulmak istendiğini, Kürdistan’ı savunmak için de hazırlık yürüttüklerini.” belirtmiştir.

M. Kemal, Ankara’da bir hükümetin oluşturulmasını ve bu hükümetin olabilecek en güçlü seviyeye getirilmesini amaçlıyordu. Bu amaçla Anadolu’nun farklı yerlerinden pek çok ileri gelen şahsiyete çağırılar yapılır. Koçgirili Alişêr Bey de çağrı yapılanlardan biridir. Ancak Alişêr Bey, bu öneriyi kabul etmeyerek, milletvekili olmayı reddeder. Meço Ağa, Diyap Ağa, Mustafa Bey, Ahmet Ramiz ve Hasan Hayri gibi Dersimli şahsiyetler ise bu öneriyi kabul ederek, ilk Meclis’e Dersim mebusları olarak katılırlar. Meclise katılmayı kabul etmeyen Dersim-Koçgiri ileri gelenleri, Ankara’nın, Kürdistan’ı muhtariyet (özerklik) ilan etmesi durumunda Meclis’i tanıyıp destekleyeceklerini ilan ederler. Ancak bu konuda Türklerden herhangi bir yanıt gelmez.

Temmuz 1920’de bir aşiret reisinin komutasındaki bazı birlikler, Zara’daki Çulfa Ali Karakolu’nu basarak ele geçirirler. Ardından da olaylar ve çatışmalar zincirleme olarak birbirini takip eder.

Ağustos 1920’de olaylar daha da boyutlanır. Askeri birlikler esir alınır, askeri malzeme ve cephanelere el konulur. Erzincan’ın Refahiye ilçesi işgal edilerek yönetimi ele geçirilir. Ve hükümet konağına Kürdistan bayrağı çekilir.

KÜRTLERİ İKNA ETMEK

İsyanın daha fazla yayılmasından ve tehlikeli boyutlara varmasından endişe eden Ankara Hükümeti, yaklaşımlarını da buna göre belirler. Bu yaklaşım, ‘Kürtleri ikna etmek’ olarak belirlenir ve Elazığ’da oluşturulan bir ‘Nasihat Heyeti’ Dersim’e gönderilir. Bu heyet, Dersimli aşiretlere ‘’saldırılarını durdurmaları durumunda isteklerinin kabul edileceğini’’ bildirir. Ancak Dersimli aşiretler, Nasihat Heyeti’nin samimi olduğu konusunda ikna olmaz. Bundan dolayı da, Elazığ üzerinden Ankara hükümetine 25 Aralık 1920’de telgraf çekilir.

"İç ve dış siyaset, uluslararası ekonomik ilişkiler, askeri ve yargı gibi bazı özel durumlar dışında; eğitim, sağlık, ziraat gibi konularda il yönetimlerinin sorumlu ve yetkili olduğu, vilayetlerin özerk idari birimler olarak kabul edildiği, 1921 Anayasası’nda yer alır.’’ Şeklinde talepler sıralanır.

Ankara’ya gönderilen bu telgrafa da herhangi bir cevap gelmez. Kısa bir süre sonra da Türk askeri bölgeye sevk edilmeye başlar. Koçgiri’deki aşiretler de aynı şekilde kendi hazırlıklarını sürdürürler. Çatışmalar artık kaçınılmaz bir noktaya gelir.

Koçgiri aşiretinin tek başına direnişi sürdüremeyeceğini bilen Kürt liderler, aynı süreçte ittifaklarını genişletme çabası içine girerler. Yapılan görüşmeler sonucunda, Malatya’nın Arapkir ilçesindeki Dirêjan ve Atma aşiretleriyle, Divriği’deki Parçikan Aşiretleri isyana destek vereceklerine dair sözler verirler.

KÜRDİSTAN’A ÖZERKLİK

Artık kış gelmiştir. Kış aylarında Dersim ve Koçgiri arasında gidip-gelmek, yardım alışverişinde bulunmak fazla mümkün değildir. Çünkü Dersim ve Koçgiri arasındaki Munzur dağları çok yüksektir ve buraya yağan kar miktarı insanların geçişine imkân vermeyecek kadar çoktur. Kürtler bu durumu gayet iyi bilirler. Onun için de isyan planlamalarını bu koşulları dikkate alarak yaparlar. Buna göre; İsyan 1921 baharında başlatılacaktır. Karlar eridikten ve Dersim’e olan gidiş gelişler kolaylaştıktan sonra Dersim bağımsızlığını ilan edecek, Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, isyan; Elazığ, Erzincan ve Malatya’dan Sivas’a doğru genişletilecektir. Daha sonraki süreçte ise Kürdistan’ın tümüne yayılacaktır. Bu gelişmeler yaşanınca Ankara hükümeti durumun ciddiyetini anlayacak ve Kürdistan’a özerklik verilmesini kabul edecektir.

İşler planlandığı gibi gitmez. Kontrolsüz hareket eden bazı gruplar, eylemlerine devam ederler. Sivas’ta bekletilen 6. Süvari Alayı’na top ve makineli tüfek takviyesi yapılır. 18 Ocak 1921 yılında Zara’ya girilir. Ankara Hükümeti, Zara Kaymakamlığı aracılığıyla Ümraniye Kaymakamı olan Alişêr Bey’in kardeşi Haydar Bey’e haber gönderir. El konulan silah ve cephanenin kendisine teslim edilmesini ister. Haydar Bey, bu talebi karşılayamayacağı için reddeder. Çünkü silahlar kendisinde veya kontrolünde değildir. Ankara Hükümeti, Haydar Bey’in cevabını öğrenince onu görevden alır.

Miralay Halis Bey, 6. Süvari Alayını yanına alarak Ümraniye’ye saldırır ve burayı ele geçirir. Aşiretlere bildiriler dağıtarak silahlarını teslim etmelerini, aksi taktirde köylerinin yakılacağını belirttir. Ayrıca teslim aldığı bazı aşiret reislerini yargılamak üzere Zara’ya gönderir.

BİR KEZ DAHA KÜRDİSTAN BAYRAĞI

Koçgiri Aşiretleri, tutsakları götüren konvoya saldırarak aşiret reislerini kurtarırlar. Ardından da Ümraniye’ye saldırarak Miralay Halis Bey’in teslim olmasını isterler. Halis Bey bunu reddeder. Ertesi gün, Miralay Halis Bey ve 6. Süvari Alayı teslim alınır. Ümraniye’de yargılaması yapılan Halis Bey idama mahkum edilir ve hemen orada idam edilir. Esir alınan askerler ise serbest bırakılır. Ümraniye’ye 6 Mart 1921 yılında Kürdistan bayrağı çekilir. Bu tarih aynı zamanda isyanın resmi başlangıç tarihi olarak kayıtlara geçer.

İsyan hızla yayılmaya başlar. Kürtler, Ümraniye’den sonra Koçhisar, Kangal gibi bölgelerde de ayaklanır. Çevre bölgelerde yer alan bazı aşiretler, isyana destek verdiklerini ilan ederler.

İsyanın hızla yayılıp taraftar bulması, isyancıların arasına TC’yle anlaşmış olan bazı ajanların da sızmasına neden olur. Ginyan Aşiret Reisi Murat Paşa bunlardan biridir. Murat Paşa daha önce çeşitli şekillerde TC ile ilişkiler geliştirmiş olduğundan, bölgedeki Kürtler tarafından dışlanan biridir. Ancak isyan başladıktan sonra gelip isyana katılmak istediğini, harekete inandığını, isyana ve isyan önderlerine sadık kalacağına dair söz verir, yemin eder. Buna inanan isyan önderleri, Kangal-Sivas cephesinin savunmasını Murat Paşa’ya verirler.

1921 yılının ilk aylarından başlayarak Kangal, Divriği, Zara, Refahiye, Kemha gibi yerler Kürtler tarafından ele geçirilir. Sivas–Dersim arasındaki bölge Kürtlerin denetimine girer. Ancak ele geçirilen bu bölgeler, isyanın başarıya ulaşması için yeterli değildir. İsyan zamanından önce başlatıldığı için Dersim, Erzincan ve Malatya’dan gelmesi gereken yardım bir türlü gelemez. Koçgirililer, tüm olumsuzluklara rağmen, birçok bölgeyi ele geçirmiş olmanın özgüveniyle, 11 Mart 1921’de Büyük Millet Meclisi’ne bir telgraf yazıp taleplerini iletirler.

NURETTİN PAŞA

Ankara Hükümeti bu talebe karşılık olarak; Sivas, Erzincan ve Elazığ’da sıkıyönetim ilan etti. Malatya, Erzincan ve Dersim çevresindeki yollar ordunun denetimine verildi ve 13 Mart 1921’den itibaren seyahatler yasaklandı. İcra Vekilleri Heyeti’nin (Bakanlar Kurulu) tam yetki verdiği Nurettin Paşa, isyanı bastırmakla görevlendirildi. Bu arada merkez ordusu da seferberlik ilan ederek bütün jandarma birliklerini Sivas askerlik şubesinin emrine bağlanması kararı aldı.

18 Mart 1921’de Ovacık (Dersim) aşiretlerinden oluşan iki bin beş yüz kişilik bir güç, en zor kış şartlarına rağmen Munzur Dağları’nı aşarak yardıma giderler. (Munzurlarda kış koşulları Mayıs-Haziran aylarına kadar devam eder). Kemah’ta hükümet konağını ve bazı malikâneleri yakarlar, Jandarma Komutanı ve Kaymakamı tutuklayıp, oradan Kuruçay’a geçerler. Aynı şeyi burada da yapıp Ümraniye’ye ulaşırlar.

Yerel çapta bazı başarılar elde etmiş olan Kürtlerin esas hesabı, karlar eridikten sonra Dersim’den gelecek olan Kürt kuvvetlerinin vereceği desteğe göre yapılmıştır. Sonucu belirleyecek olan çatışmalar buna göre planlanmıştır. Fakat isyanın erken başlaması bu planı bozar. Türk ordusu Dersimi hesaplayarak tedbir alma fırsatı yaratır.

LAZ ASKERLERİ

Çatışmalar başlar. Savaşın esas ağırlık merkezi Sivas ve Kızılırmak hattıdır. Giderek yaygınlaşır. Kürtler, Büyük Milet Meclisine (BMM) yeniden başvururlar. Yedi Kürt aşireti, 8 Nisan 1921’de, “Bölgede özerk bir yönetimin kurulması, valinin Kürt, yardımcının da Türk olması” önerisini BMM’ye sunar. Ancak bu öneri de ret edilir.

Nurettin Paşa’nın komutanlık ettiği ordunun yanında, Giresunlu Topal Osman komutasındaki 47. Alay da isyanı bastırmakla görevlendirilmiştir. 47. Alay, Şebinkarahisar yolu üzerinden Refahiye’ye gelir. Bizzat M. Kemal’in verdiği talimatla kurulan 47. Alay, “Merkezi Giresun olmak üzere, Şark cephesi komutanlığına bağlı olmak üzere Erkân-ı Harbiye-i Umûmi Riyasetin’de, 19. 12. 1920 tarihli emirle bir piyade Alayı olarak kurulur. Komutanlığını ise Osman Ağa yapar.” Kürtler, Topal Osman komutasındaki askerlere ‘Laz askerleri’ diyorlardı. Laz alayları öylesine vahşice bir yönelim içine girerler ki, Kürt kuvvetleri sırf Topal Osman’ı öldürmek için özel bir birim oluştururlar. Bu birim, Topal’ı pusuya düşürür ancak topçu birliklerinin yardımı sayesinde kaçmayı başarır.

MURAT PAŞA

Çatışmalar Malatya’ya kadar yayılır. Daha önce isyana destek vereceklerini açıklayan Atma ve Dirêjan Aşiretleri sözlerinin gereğini yerine getirmezler ve isyana katılmayacaklarını açıklarlar. Bu ihanet, Kürt kuvvetleri için önemli bir darbe olur. Fakat asıl darbe, daha önce af dileyerek isyana katılmak istediklerini belirten Ginyan Aşiret Reisi Murat Paşa’dan gelir. Sivas-Kangal cephesinin savunmasını üstlenmiş olan Murat Paşa, saf değiştirip isyancılara karşı savaşmaya başlar. Ayrıca Celali bölgesindeki Kürt kuvvetlerinin başında bulunan Seyit Ali, Zalim Çavuş ve kardeşi Hasan’ı cephane verme bahanesiyle evine çağırıp komployla yakalatır. Türk Ordusu’na teslim eder. Onlar da hemen idam edilir. Nurettin Paşa ise, bölgedeki en önemli direnişi gösteren aşiretlerden biri olan Kurmêşan Aşiretine saldırır. Aşiret reisi Eymerli Güzel Ağa da dahil olmak üzere pek çok insanı öldürür.

Savaş cephelerini ve bu cephelerdeki önemli komutanlarını birer birer kaybeden Kürtler, geri çekilmeye başlar. Nurettin Paşa ise son darbeyi vurmak için harekete geçer.

HAYDAR BEY

24 Nisan 1921’de dağılan Kürt birlikleri yerlerini korumak için çırpınıp dururken; kadın ve çocukların herhangi bir katliama uğramaması için Dersim’e gönderilmesi kararı alınır. Haydar Bey’in komutasındaki bazı Kürt savaşçılar, iki bin civarındaki sivili Dersim’e ulaştıracak ve yardım aldıktan sonra çatışma alanına geri döneceklerdir. Bu kadın ve çocuklar, çoğunlukla Kürt savaşçıların eşleri ve çocuklarıdır.

Pülümür’e gelen Haydar Bey, burada da ihanetle karşılaşır. Daha önce yardım edeceklerini söyleyen Balaban ve Kureyşan aşiretleri, Haydar Bey’e yardım etmeyeceklerini söyler. Ayrıca, Koçgirilileri Dersim’e sokmayacaklarını, eğer Koçgirililer Dersim’e girmekte ısrar ederlerse de savaşacaklarını belirtirler. Haydar Bey, kendi halkına karşı silah çekmeyeceğini, geri dönüp cephede öleceğini belirterek yanındakileri de alır ve geri döner. Kürt tarihinin hazin sayfalarından biri de budur. Koçgirililere yardım sözü verenler, Koçgirililer yenilmeye başlayınca bu sözlerini unuturlar. Ancak bu da yetmez, kadınları ve çocukları bile kabul etmeyerek onları ölümün kucağına geri gönderirler.

Nurettin Paşa, Topal Osman ve Murat Paşa denetimindeki ordular Kurmêşan, Canbeg ve Şadan aşiretlerinin büyük bir kısmını yok ederler. Daha önceki saldırılar sırasında, Haydar Bey’in ailesi yakalanmış ve Sivas’a gönderilmişlerdir. Karısı ve çocuklarının ele geçirilmesiyle zor durumda kalan Haydar Bey, bin kişilik bir kuvvetle teslim olur. Bunlardan dört yüzü hemen tutuklanır, altı yüzü ise sürgüne gönderilir. (Ancak sürgüne gönderilenlerden hiç biri yerine ulaşmaz.)

Haydar Bey’in bin kişiyle birlikte teslim olması isyancıların belini kırar. Şeyh Hesenan Aşireti’ne bağlı olan birkaç yüz Kürt savaşçısı dışında direnişi sürdürebilecek bir güç kalmamıştır. Alişêr Bey’in elindeki güç ise sonucu değiştirebilecek bir güç değildir.

DİRENİŞİN ALİŞER’İ VE ZARİFE’Sİ

Kürdistan tarihinde direnişi ve cesaretiyle nam salmış Kürt kadını Zarife, son nefesine kadar Alişêr’le birlikte omuz omuza savaşır.

Seyit Rıza’nın önerisiyle Sovyetler Birliği’ne sığınmaya karar veren Alişer Bey ve Zarife Hanım, Tujik Dağı’nda bir mağaraya gizlenir. Seyit Rıza’nın devletle işbirliği yapan adamlarından Zeynel ve dört arkadaşı 9 Temmuz 1937’de güya çifti ziyaret eder. Çift, tuzağa düşürüldüklerini anlayınca silahla karşı koyar ama sonunda yenik düşer. Zeynel durumu Seyit Rıza’nın kardeşinin oğlu Rayber’e bildirir. Rayber, Seyit Rıza’nın oğlu İbrahim’in 1933’te Sin baskını sırasında öldürülmesinin şüphelisidir. Dolayısıyla, amcasının kendisinden bir gün mutlaka hesap soracağını bilerek yaşayan Rayber için devletle işbirliği yapmaktan başka çare yok gibidir. Devlet de bu zorunluluğu para ve övgülerle destekleyerek Rayber ve Zeynel gibilerini devletin muhbiri ve milisi haline getirir. 

Zeynel ve Rayber, çiftin kesik başlarını ve Alişer’e ait kitap, yazı, şiir tomarını ve değerli eşyalarını Alpdoğan Paşa’ya teslim eder, ödüllerini alırlar. Çiftin kesik başlarının fotoğrafını çeken Albay Nazmi Sevgen’e göre, başsız bedenleri gömülmeyip, çürümeye terk edilir. Ancak yerel kaynaklar bu iddiayı reddediyor ve cesetlerin cinayetin gerçekleştiği Palaxine mağarasının yakınına gömüldüğünü söylüyor. Merak edenler olabilir; Zeynel Top devletle işbirliğinden vazgeçer, ancak Rayber göreve devam eder. Buna rağmen 1938’de parasal anlaşmazlık sonucu devlet güçleri tarafından hem kendi hem oğulları öldürülür.

KOÇGİRİ’DEKİ İSYAN BASTIRILIR

Koçgiri’deki isyan bastırılır. Ancak isyan sırasında ve sonrasında korkunç katliamlar yaşanır. Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olan bazı şahısların, gidip gördükleri olaylar hakkında yaptıkları değerlendirmeleri sunmak, vahşeti gözler önüne sermek açısından yeterli olacaktır. Ancak bu milletvekillerinin de isyan eden Kürtlere düşman gözüyle baktıklarını unutmamak gerekiyor.

Resmi belgelerde de geçen bazı milletvekillerinin konuşmaları şöyle;

Dönemin Sivas valilerinden olan Ebubekir Hazım Tepeyran: “Ümraniye Hadisesi 132 köyün enkazı altında hayli zaman evvel bastırılmıştır. Öldürülen üç yüze yakın nüfustan başka, binlerce masum, ahali açlıktan, sefaletten ölüme mahkûm edilmiştir.”

Erzincan Milletvekili Emin Bey; “(Nurettin Paşa) Çember altına aldım diyor. Ve tuttuğunu öldürmeye, ırzlara geçmeye, namuslara tearuz etmeye kalkıyor. Rica ederim, hanginiz bu fecayi karşısında sabredebilirsiniz? Buna üç yaşındaki çocuklar bile tahammül etmezler. Ve böyle bir şeye maruz kaldığınızda, rica ederim, nasıl karşınıza çıkanlara kurşun atmazsınız? Efendiler, dünyanın hangi yerinde böyle bir hareket görülmüştür ki, babasını bir evladın elinde bir ip, diğer evladın elinde bir ip olarak çektirilerek tam altı saat zarfında bu suretle feciane öldürülmüştür. Rica ederim efendi, sen bu vaziyet karşısında asi olmaz mısın?” diye isyan edercesine konuşur.

Yukarıda alıntıladığımız konuşmalar sadece katliamın Türkiye Cumhuriyeti Meclis kürsüsüne yansıyan kısmını ifade etmektedir. Fakat bir de Kürtlerin nesilden nesile aktardığı sözlü anlatımlar vardır. Bu anlatımlar vahşeti daha korkunç bir şekilde yansıtmaktadır. 1922’de Koçgiri Milli Jenosidi başladı. Bunlar halen de tarihi belge olarak kabul edilmemektedir.