‘Niye korkalım! Önümüzde kahramanlar var’

Adlê Bekebur, Kobanê direnişinin zafere ulaşmasında pay sahibi fedakar kadınlardan biri. Kobanê şehitlerini elleriyle toprağa veren Bekebur, hiç terk etmediği Kobanê’yi, direnişi ve zafer günlerini anlattı.

Adlê Bekebur, Kobanê merkezinin Kaniya Kurdan semtinden. Ailesinin tamamı yurtsever duygularla donanmış, mücadele içerisinde aktif çalışmalar yapan insanlar. Rojava Kürdistanı’na geçtikleri andan itibaren, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile ilişki içinde olup, çalışmalar yürütmüşler. Bu çalışmalar sırasında Suriye rejiminin çeşitli yönelimlerine maruz kalmışlar. Bir amcasının oğluna devlet defalarca işkence yapmış, çalışmaları deşifre etmesi ve ihanet etmesi için. Ama o direnmiş. Tırnaklarının sökülmesine, yanan sobanın üzerine oturtulmasına rağmen direnmiş, sır vermemiş. Bir amcası Kürdistan dağlarında, PKK saflarında şehit düşmüş. Kardeşinin oğlu ise Kobanê şehir savaşında yaralanmış, Kuzey Kürdistan’da tedavi görürken şehit düşmüş. Yedi erkek, üç kız kardeşli bir evde büyümüş Adlê. Kendini bilir bilmez mücadelenin içinde yer alıp, çalışmalar yürütmüş. Rejimin zulmü altındayken her türlü gizli yöntemle çalışmalarını yürütmüş. Bundan dolayıdır ki kendisine farklı bir hayat kurmamış. Kobanê’de kıyamet koparken mevzideki arkadaşlarını bırakıp gitmemiş. İlk günkü mücadele azmiyle Rojava devriminin istediği tüm çalışmalara katılıyor.

HAYALİNİ KURMAK BİLE ZORDU ŞİMDİ KENDİ KENDİMİZİ YÖNETİYORUZ

Kobanê savaşına kadar kendi geçmişini kısaca şöyle dile getiriyor: ''Evlenmedim. Başından beri örgüt işlerini yapıyorum. Otuz yedi yaşındayım. Devrimden önce, rejim zamanında gizli çalışıyordum. Toplantılarımıza bazen piknik süsü veriyorduk, bazen de ev komşu ziyaretleri hasta ziyaretleri gibi gösteriyorduk. Devrimden sonra meclis çalışmalarında yer aldım. Ne kadar çalışsak da mücadeleye borçluyuz. Okul okumadım ama kendimi geliştirmekten de geri durmadım. Parti çalışmasını yapmak beynimi açtı. Emek, örgüt çalışmalarında anlam buluyor. Benim çalışmalar da olmama, evlenmememe itiraz vardı ama ben kabul etmedim, kendi yolumdan gittim.''

Gizli çalışma günlerini geride bırakıp rahat rahat çalışmaya başladığı, 19 Temmuz Devrim günlerini ise şöyle anlatıyor: ''Devrim zamanı güzel günlerdi. Devrimin başlayacağı, hazır olun sözleri bize kulaktan kulağa söylendi. Devlete haber veren Haçikê ailesi vardı. Bunlar kaçıp gittiler. Sonrasında devletin kurumları kuşatıldı. Devlet güçleri teslim oldular. Direniş göstermediler. Helikopterler geldi onları götürdü. Biz çok sevindik. Zaten bir örgütlenme vardı. Bunun üzerinden çalışmalar hızla gelişmeye başladı. Devrim, hayalini kurmak bile zordu. Şimdi kendi kendimizi yönetiyoruz. Bunlar şehitler sayesinde oldu. Anneler gidip şehitlerin mezarlarında şükran için ağlıyorlar. Devrimin işleri yoğun ama yorulmuyorum. İnsan daha fazla heyecanla çalışıp, iş çıkarıyor.''

‘DAİŞ’İN TANKLARI SAVAŞÇILARIN VÜCUTLARIYLA DURDURULDU’

Adlê Bekebur'un hayatının en farklı ve önemli günleri Kobanê şehir savaşının yaşandığı beş aylık süreç. ‘’Koban ê savaşı anlatılmaz. Anlatması çok zor’’ diye konuşmasına başlayan Bekebur, o günleri buğulanan gözleriyle şöyle anlatıyor:

''Akşam saatlerinde DAİŞ şehre girdi. DAİŞ şehre gelmeden zaten onun vahşetlerini duymuştuk. Ben DAİŞ’in Kobanê’ye geleceğini hiç düşünmemiştim. Çok büyük bir güçle saldırdılar. Saldırsa bile başaramayacağını biliyordum. İnsan, insan başı keser mi? DAİŞ insanı hayvan yerine koyuyor. Savaş zamanında DAİŞ, üç yönden saldırdı. Tabi karşılarında böyle bir direnişi göreceklerini düşünmemişlerdi. Onların tankı savaşçıların vücutlarıyla durduruldu. Biz burada bir kaç halktan kadın kalmıştık. Arkadaşlar bize niye kaldınız, diyorlardı. Biz sizi bırakmayız dedik. Şehitler, yaralılar oluyordu. Biz genellikle içerde çalışıyorduk. Yaralıların elbiselerini, yaralıların getirildiği battaniyeleri yıkıyorduk. Battaniyelerde yaralıların parçaları kalıyordu. Çok zor bir durumdu ama direniyorduk.

Her yer Kobanê olmuştu. Kuzey halkımız bizi yalnız bırakmadı. Suruç sınır boyu insan zinciri oldu. Kader arkadaş sınır telinde şehit düştü. Kuzey halkı ekmeğini ikiye bölmüştü. Onlar DAİŞ’i görüyor, bize haber veriyorlardı.  Sıcak yemek yapıp buraya gönderiyorlardı. DAİŞ sınır kapısını almak istiyordu. Orayı alırsa bize gelecek yardımı kesmiş olacaktı. Yaralılar o halkın yemekleriyle iyileşti. Yemeksiz kaldığımızda, boş olan evlerden erzak bulup yaralılara ve gazilere veriyorduk. Mevzilere gönderiyorduk. Halktan dört sivil kadındık sonra bunlardan biri daha Kuzey Kürdistan’a geçti. Geriye kalanlar hiç gitmedi.

Yemek sorunu vardı. Kuru yiyecekleri, kışlık yiyecekleri boş evlerden temin ediyorduk. Yaralı arkadaşlar o halleriyle bize yardım ediyordu. Şehitleri defnediyorduk. Dört yerde mezar yeri yaptık. Elbise ve battaniyeleri yıkadığımızda o suyu ya toprağa ya ağaç köklerine döküyorduk. Şehitleri, yıkayıp kuruttuğumuz battaniyelerle toprağa veriyorduk.’’

‘KOBANE HİKAYESİ ANLATILAMIYOR’

‘’Türk devleti sınır kapısını bilinçli açtı. Burayı insansızlaştırmak istedi. Düşmanlarımız Kobenê’nin düşeceğini söylemeye başladılar. Başta Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan. Erdoğan’ın sözü yerine gelmedi. Kobanê’nin düşeceğini hiç aklıma getirmedim çünkü savaşanları görüyordum. Onlar en büyük umut kaynağıydı. İradeleri güç veriyordu. Genç kadınların zılgıtları hala kulağımda. Tankı, topu, uçağıyla DAİŞ’i yenemeyen devletler var ama arkadaşlar tek Kalaşnikof ve el bombalarıyla DAİŞ’i alt ettiler. DAİŞ ne yaptıysa başaramadı.''

Savaşın yıllarca uzayacağını ama Kobanê’nin düşmeyeceğini düşünen Bekebur, o günleri anlatmaya şöyle devam ediyor: ‘’DAİŞ, Kobanê’yi mutlaka alacağını düşünüyordu. O yüzden bazı merkezi yerleri yıkmayın diye savaşçılarına talimat veriyordu. Kobanê’nin düşeceğini duyan bazı Arap kesimleri bayram yapmaya başlamıştı. Ama savaşçılar canlarını kalkan yaparak onlara bu sevinci yaşatmadılar. Hastane yoktu. Bir doktor arkadaş vardı, o hastaları bir  evde kontrol ediyordu. İki gözünden gazi olmuş bir arkadaş o durumda bile; ‘’Mevzi düştü mü?’’ diye sordu. Şehitleri sordu, biz de ona iyi olduğunu, kimsenin şehit düşmediğini anlattık. Kobanê hikayesi anlatılamıyor.''

‘NİYE KORKALIM! ÖNÜMÜZDE KAHRAMANLAR VAR’

Bekebur neden Kobanê’yi terk etmediğini ise şu duygularla dile getiriyor: ''Ben başından beri şehitlere ve örgüte söz verdim. O yüzden gidemedim, gitmedim. Dağa da katılmak istedim ama bana, 'Burada yaptığın işler de yeter. Daha faydalı oluyorsun.' dediler. Kobanê’yi ve burada savaşanları bu yüzden de terk etmedim. Hayatta yaptığım, aldığım en önemli karardır. Gitmek kendime verdiğim sözlere ihanet etmek anlamına gelir. Sınırı bir kez geçtim. O da iki yaralı kadın arkadaş vardı. Onları götürdüm, bırakır bırakmaz da geri döndüm.

Dışardan gelen gazeteciler bize soruyorlardı, ‘’Niye gitmiyorsunuz? Korkmuyor musunuz?’’ diye. Biz de, ‘’Niye korkalım! Önümüzde kahramanlar var.’’ diyorduk.

Kobanê’de cephe gerisinde, kendisi bu işleri yaparken kardeşinin bir oğlu da mevzilerde direniyormuş. Yeğenin şehit düştüğü haberini nasıl aldığını şöyle anlatıyor: ''Kardeşimin oğlu şehit düştü. Adı Zınar Kobanê. Ben yemek yapıyordum. Etrafımda arkadaşlar dolaşıyordu. Biliyordum bir şey var ama söyleyemiyorlardı. Yeğenimin şehit düştüğünü söylediler. Moralimin düşeceğini sandılar. Ama dedim, '’Her şehit benim yeğenimdir, Zınar’dır.'’ Zınar’ın Suriye askerliği zamanı gelmişti. Gitmedi. Devlete para verdik. Gençlik çalışmalarına başladı. 2014’ün eylül ayında şehit düştü. Havanla yaralanmıştı. Kuzey Kürdistan’a geçirilmişti. Orada şehit düştü. Şehit düştüğünde yirmi iki yaşındaydı. Üzüldüm, ağladım ama yemeğimi yapmaya devam ettim.''

‘YENİ YAŞAM GELİŞİYOR AMA HEPSİ ONLARIN SAYESİNDE’

Direniş ve kahramanlık günlerini böyle anlatan Bekebur, özgürlük günlerini ise tarifsiz duygular içerisinde kısaca şöyle ifade edebildi: ''Kobanê kurtarıldığında sokaklarda zılgıt attım. Kobanê özgür olduğunda bayram yaptık. Sevinçten ağlıyordum. Şehitleri düşünmekten. Üç gün bayram yaptık. Koşarak zılgıtlar atıyordum. Roza arkadaş, Adlê’ye karışmayın diyordu. Yıkıntılar arasında dolaşıyorum. Şehitlerin eşyalarını buluyorum. Aklım hep şehitlerde, yaralılardaydı. Hep aklımda ve kalbimdeler. Şehitliğe gidiyorum, ağlıyorum.''

Adlê, Kobanê’nin özgürleşmesinden sonra kaldığı yerden çalışmalarına devam etmiş. Kongra Star üyesi olarak şehirdeki tüm kadınların hem yardımına hem örgütlenmelerine koşuyor. Kadın gücüne inanıyor. ‘’Örgütlenmiş kadının hayatı güzel kılacağına inanıyorum’’ diyor. Bunun için de meclis ve komün çalışmalarına dört elle sarılıyor.

Son sözü yine elleriyle toprağa verdiği şehitler için oluyor. ''Kobanê şehitlerini, kendini patlatan kahraman şehitleri saygıyla anıyorum. Şimdi yeni yaşam gelişiyor ama hepsi onların sayesinde. Onları özlemle anıyorum.''